AN’LAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…Arjantin-1985
Jorge Luis Borges
Hepimizin hayalleri vardır; kimimiz güneydeki bir kıyı kasabasında her sabah sahilde yürümek ister, kimimiz bir dağ köyünde toprakla uğraşmak. Kimimiz gökyüzünde paraşütle süzülüp kuşlar gibi özgür olmak, kimimiz de kendisini kuşatan nefes alamadığı her şeyi geride bırakıp uzak coğrafyaların keşfine çıkmayı hayal eder. Ve daha pek çok şey.. Anadolu coğrafyasında yaşayanların genetik hafızalarında kayıtlı göçer kültüründen mi kaynaklanır bilinmez ama çocukluğumdan bu yana, yaşadığı hayattan mutlu olmayan çoğu kişinin; “çemberin dışına çıkmak” ve “hayallerinin peşinden alıp başını gitmek” isteğiyle yanıp tutuşmalarına ve bu duygularını sıklıkla dillendirmelerine karşın, o adımı bir türlü atamadıklarına, hayallerini hep bir başka bahara ertelediklerine tanık olmuşumdur. Bahaneler çoktur; hiçbir şey elde değildir, zaman ve yeterli para yoktur. Bu yüzden; sorumluluklar, çoluk/çocuk, kariyer beklentileri, döviz/altın/Türk Lirası arasında elinden tutulup gezdirilen küçük yatırımlar, vazgeçilemeyen televizyon dizileri, ev/araba/tencere/tava taksitleri ve muhtemelen asla gerçekleşmeyecek beklentiler arasında çaresizce debelenilirken, hayat ve zaman bizleri beklemez, acımasızca akıp gider. Ama farkında olunmasa da işin aslı şudur; göze alıp bir şeylerden vazgeçilemez. Oysa o adımı atabilmek için öncelikle göze almak ve sahip olunan çoğu şeyden vazgeçmek gerekir..
Ben de çocukluğumdan başlayarak “alıp başını gitmek” hayalini hep yaşamış ve o hayalin mümkün olduğunca peşinde koşmaya çalışmış, başka coğrafyaların ve kültürlerin havasını solumanın düşlerini kurmuş ama, anlamsız bahanelere sığınıp bu konudaki düşlerini uzun yıllar boyunca ertelemiş, kısmen de olsa zamanın ve hayatın sabun köpüğü gibi avuçlarından kayıp gitmiş olduğu bir kişiyim..
Bugüne kadar Türkiye’nin tamamına yakın bölümüne, otuza yakın ülkeye ve yurt dışında yüze yakın şehre seyahat etmiş olmama karşın yazık ki; eğitim, askerlik, evlilik, iş, mal/mülk edinme, çocuk büyütme, boşanma, yeni bir ilişkiye zaman ayırma, yakın çevrede yitirilenler, aidiyet duyguları, sorumluluklar, korkularım, vazgeçemediklerim ve benzeri nedenlerle hala tam olarak çemberin dışına çıkarak alıp başımı gidemedim. Oysa hayatım boyunca bu hayalle yanıp tutuşarak o anı beklememe, o adımı atmak konusunda sınırlarımı zorlamama karşın olmadı, olamadı..
Arjantin’li yazar ve şair Borges yazımın başındaki şiirini 1985 yılında yazmıştı. 1986 yılında yazık ki öldü.
Babamın en büyük hayali bir araba sahibi olup kendi arabasını kullanmaktı. O yüzden kırk beş yaşından sonra büyük bir azimle ilkokulu dışarıdan bitirdi. Altmışlı yaşlarında da ehliyetini aldı. Ama annem “kaza yaparsın” diyerek araba almasını istemedi. Babam da araba kullanma hayalini, zaman zaman küçük kardeşime ait arabanın direksiyonuna geçerek trafiğe kapalı boş alanlarda yaşamaya çalıştı. Öldüğünde seksen altı yaşındaydı. Ehliyet aldıktan sonra ölümüne kadar geçen yıllar boyunca doya doya araba kullanamamasının pişmanlığını hasta yatağında şu vasiyetiyle dile getirmişti; “öldüğümde beni, avucuma oyuncak bir araba koyarak gömün.”
Şimdi hayatımın tamamı olmasa da pek çok şey elimde, göze alabilirim ve en önemlisi sahip olduğum çoğu şeyden vazgeçebilirim. Çünkü, Borges’in ve Babam’ın pişmanlıklarını yaşamak istemiyorum.. Siz de hayallerinizi ertelemeyin. Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Hırslarınızı, kariyer beklentilerinizi, televizyon kumandanızı, kredi kartlarınızı, iyi gün dostlarınızı, sanal mutluluklarınızı, “elalem ne der” kaygınızı, size dayatılan anlamsız kuralları ve sizi siz olmaktan alıkoyan her şeyi hayatınızdan çıkarın. Kendinize bir şans tanıyın. Zaman ve hayatın elinizden kayıp gitmesine izin vermeyin, bu pişmanlığı yaşamayın. Kendiniz için cesur bir adım atın; göze alın, vazgeçin ve hayallerinizin peşinden alıp başınızı gidin.
15/ocak/2017 Antalya