Malezya toprakları; 18 bin adanın birleşmesi ve doğu/batı olarak iki ana kara parçasından oluşmaktadır. Ülke 13 eyaletli federal bir yapıya sahiptir. 28 milyonluk nüfusun; % 55’i Malay, % 25’i Çinli, % 10’u Hintli ve % 10’u da diğer etnik guruplara aittir. Federal anayasal monarşiye dayalı parlamenter demokrasi sistemiyle yönetilen Malezya; ikinci ziyaretimde de beni şaşırtmaya devam ediyor.
Ülkede ağırlıklı olarak Malayca, İngilizce ve Arapça diller konuşulmasına, resmi dinin İslamiyet olmasına, Malayların çoğu ve Hintlilerin bir kısmının İslam dinine, Çinlilerin Budizme, Müslüman olmayan Hintlilerin Hinduizme inanmalarına ve Hristyanlığın da yaygın inançlar arasında yer almasına karşın, üç etnik kökenden gelen gurubun; din, dil ve etnik kimlik ayrılıklarına aldırmadan bunca yıl bir arada barış içinde yaşamaları gerçekten şaşılacak ve gıpta edilecek bir durum. Ancak Malezya’da şaşılacak bir başka şey de şudur; ülkede Bumi Putra (Toprakların Oğlu) denilen ve birinci sınıf vatandaş sayılan bir gurup, çoğu vergiden muaftır. Bir kısım vergide de çok küçük bir dilimde vergiye tabidir. Üniversiteye de sınavsız alınan Bumi Putra’lar sadece Malaylar’ın arasından çıkarlar. Malezya Anayasası’nda da yer alan bu ayrımcılığın nedeni ise; sömürge döneminde aşağılanan, ticaret ve sosyal yaşamdan koparılarak köleleştirilen bu toprakların asıl sahipleri olan Malayları, ülkedeki diğer etnik guruplar ve özellikle Çinliler karşısında ticari, sosyal ve kültürel anlamda hakim konuma getirebilmektir.
Öte yandan; tarih boyunca Hollanda, Portekiz, Japonya ve İngiltere tarafından zaman zaman toprakları işgal edilen ve uzun yıllar boyunca bu ülkelerin sömürgesi olan Malezya, günümüzde gelişen ekonomisi, kendi arabasını üretebilecek kadar güçlü sanayii, yüksek kalkınma oranı, kişi başına düşen ulusal geliri ve eğitimli nüfus yapısıyla, bölgedeki örnek ülkelerin başında gelmektedir.
Ekvatoral bir iklime sahip olan Malezya; ocak/mayıs ayları arası yağışlıdır. Nem oranının da çok yüksek olduğu ülkenin % 70 i bu nedenle tropikal ormanlarla kaplıdır.Türkiye’den direkt ve aktarmalı uçuşlarla birden fazla havayolunun uçuşlarıyla ulaşmak mümkün olan Malezya’yı T.C. Vatandaşları, 30 gün boyunca vizesiz olarak ziyaret edebilmektedirler. Türkiye’den 4 saat daha erken güne başlayan Malezya’da, bütün elektrik prizleri üç girişlidir. Bu nedenle Malezya’ya gelirken yanınızda bir dönüştürücü getirmenizi öneririm.Ülkenin para birimi Ringgit olup, MYR ya da RM olarak ifade edilmektedir. 1 MYR=3,85 Amerikan Doları’dır.Ayrıca, ülkede gelişmiş bir kara, hava, deniz ve demiryolu ağı bulunmaktadır. Karayolları konforlu ve bakımlıdır.Biz Tayland üzerinden giriş yaptığımız Malezya topraklarında; Langkawi Adası, Penang Adası, Kuala Lumpur ve Melaka’yı dolaşarak 20 gün ve 19 gece geçirdik.
LANGKAWİ ISLAND
Andaman Denizi’nin güneyinde yer alan Langkawi, aslında 104 adadan oluşan bir adalar topluluğudur. Ancak bu 104 adadan sadece, 65000 kişinin yaşadığı Langkawi ve Tuba’da yerleşim bulunmaktadır. Langkawi’nin en büyük yerleşim alanıysa, liman ve çevresini içeren Kuah Bölgesi’dir. UNESCO tarafından “Küresel Jeopark Ağı” ilan edilen Langkawi’de sıcaklık, bütün bir yıl boyunca ortalama 32 derecenin altına düşmemektedir. “Gümrüksüz Alışveriş Merkezi” olma özelliğiyle öne çıkan Langkawi, aynı zamanda Malezya’nın önemli turizm merkezlerinden biridir. Bir havalalanının da bulunduğu adaya hem deniz ve hem de hava yoluyla ulaşmak mümkündür.
Biz; Tayland’ın Malezya sınırına yakın bir kenti olan Satun’dan, kişi başı 350 Tayland Bahtı ödeyerek, hızlı feribotla Langkawi’nin Kuah Bölgesi’ndeki limana vardık. Yolculuğumuz bir saat sürdü. Gümrük ve Malezya topraklarına giriş işlemlerimiz on beş dakikada tamamlandı. Limandan dışarıya çıktığınız anda sizi liman yakınındaki bir burunda Langkawi’nin simgesi olan 13 metre boyunda devasa bir kahverengi kartal heykeli karşılıyor. Biz daha limandan çıkış yapmadan, liman içerisinde bulunan gümrüksüz satış mağazalarını gezdik. Fiyatları gözden geçirdik. İnanın başkalarının anlattığı gibi bir ucuzluk yok burada. İçki ve sigarada ucuzluk olsa da, çikolata ve diğer ürünlerde fiyatlar Türkiye fiyatlarıyla aynı. Hatta bazı kalemlerde Türkiye’deki fiyatlardan da pahalı. Market ve yiyecek fiyatları da Tayland fiyatlarının oldukça üzerinde. Bilemiyorum; belki ada olduğu için böyledir. Ana karadaki durumu da oraya geçince göreceğiz…
Adadaki ilk gecemiz için limana yakın bir otelde yer ayırtmıştık. Geceliği kahvaltı dahil 20 dolara. Yaklaşık 10 MYR de kent vergisi çıkardılar karşımıza. İtiraz etmeyip ödedik. Zaten yorgunluktan ayakta zor duruyoruz. Neredeyse 36 saattir uykusuz ve hareket halindeyiz. Eşyalarımızı odaya bırakıp, bir şeyler yemek için dışarıya çıktık. Yakındaki bir gece pazarına uğradık; ama ne orada ne de çevredeki lokantalarda yenilebilecek bizim damak tadımıza uygun hiçbir şey bulamadık. Sanırım burada Tai yemeklerini çok özleyeceğiz. Sonunda bir kilometre kadar yürüyüp, limana yakın bir yerdeki fast food merkezinde birer menüyle açlığımızı bastırdık… Bir oteldeki açık büfe kahvaltıda ne olur; çay, kahve, peynir, domates, salatalık, marul, biber, yumurta ve salam gibi şeyler değil mi ? Ama ne gezer; adamlar çay, kahve, ekmek, tereyağ ve adi bir marmeladı küçücük bir masanın üzerine koymuşlar, kendiniz orada ekmeğinizi sürüyor, sonra da lobideki oturulacak yerlerde yiyorsunuz. Gerçekten yok böyle bir şey. Ama kalanların hemen tamamı yerel Müslümanlar. Hiçbirisinin bu duruma sesi çıkmıyor; çünkü bu bile onlar için büyük bir nimet. Çünkü başka türlüsünü bilmiyorlar, görmemişler, deneyimlememişler. Çünkü biat etmeye (boyun eğmeye) dayalı kültürlerinde itiraz ve karşı çıkma diye bir şey yok.. Kahvaltının ardından kalktık limana gittik. Günlüğü 60 Ringgite, dört günlüğüne küçük bir araba kiraladık. Otele dönüp eşyalarımızı arabaya yerleştirdik ve yabancıların yoğun olduğunu duyduğumuz Cenang Beach bölgesine gitmek üzere yola koyulduk. Yolda biraz benzin aldık. Benzinin litresi 2,80 MYR. Akşama kadar arabayla dolaşmamıza karşın kafamıza uyan kalacak bir yer bulamadık. Hepsi de pis, karanlık, in gibi yerlerdi. Bir Çinli’nin çalıştırdığı bir moteli gözümüz tuttu, ama o da biraz pahalıydı. İnanın şimdiye kadar gezdiğimiz tüm ülkelerdeki standartlarımızı ve günlerimizi arıyoruz. Bu ada gerçekten pahalı bir ada. Ayrıca, ada nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Malaylar’ın işlettiği mekanlarda yenilebilecek doğru dürüst yemek ve konaklanacak bir yer yok. Olanların da fiyatlarının yüksekliğinden yanına yaklaşılmıyor. Üstelik ortalık pislikten geçilmiyor. Akşam saat 20:30 oldu; biz hala sokaklardayız. Gidip yine dün akşam yaptığımız gibi fast food yedik. Sanırım adadan ayrılıncaya kadar birkaç kilo alacağız. Yemekten sonra beğendiğimiz, ama pahalı olan seçeneğe yöneldik. Çok yorgun olmasaydık arabada da yatmayı göze almıştık. Çaresiz verdik gecelik 90 MYR’yi ve geçtik odamıza. Malezya şimdiye kadar konaklamaya en çok bedel ödediğimiz ülke oldu…
Bu adada toplu taşıma aracı yok. Bu yüzden gideceğiniz her yere ya taksiyle gideceksiniz, ya yürüyeceksiniz, ya bisiklet, ya motosiklet ya da araba kiralayacaksınız. Başka bir yolu yok. Taksiler üç km yol için 5, on km yol için ise 30 MYR istiyorlar. Bisiklet kiralama günlüğü 3, motosiklet 7, araba ise 15 dolardan başlıyor. Adada ziyaret edilecek yerlerin mesafelerin birbirine uzak olması nedeniyle araba kiralamak, taksi kullanmaktan daha hesaplı olduğu için biz araba kiraladık ve çok rahat ettik. Trafik Türkiye’dekinin tersi yönde akmasına ve arabanın direksiyonunun sağda, vitesinin ise solda bulunmasına karşın, bir gün içinde hem arabaya hem de trafiğe uyum sağlıyor insan. Bu nedenle; Langkawi’ye gidecek olanlara taksi kullanmak yerine araba veya motosiklet kiralamalarını öneririz.
Langkawi Adası çok büyük bir ada; adanın her tarafı ormanlar, şelaleler, dağlar, tepeler ve irili ufaklı koylarla kaplı. Ancak koyların en güzelleri beş yıldızlı oteller tarafından kuşatılmış durumda. Gezilebilecek yerlerin başında ise; adanın en önemli çekim merkezi, teleferikle (Cable Car) çıkılan Sky Bridge (Gökyüzü/Hava Köprüsü) denilen yer geliyor. Burası deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yükseklikteki iki dağ arasına çelik halatlarla kurulmuş bir köprü. Teleferikle çıkış için kişi başı 50 MYR ödeniyor. Teleferikte bir aktarma yapıp arada ayrı bir teleferiğe biniliyor. Ondan indikten sonra da köprü için de bir 5 MYR ödeyip köprüye geçiyorsunuz. Eğer köprüye yürüyerek değil de fünikülerle (ray üzerinde giden bir tür araç) çıkıp inmek istiyorsanız, bir 10 MYR daha ödüyorsunuz. Aksi halde köprüye ulaşmak ve geri dönmek için, 350 basamak inip çıkmak gerekiyor. Biz teleferikten sonra köprüye bu merdivenleri inip çıkarak gittik. Köprü 125 metre uzunluğunda kavisli bir köprü. Ortasından, çelik halatlarla, dağın zeminine sabitlenen bir büyük direğe bağlanmış. Köprü tabanına, yaklaşık 1×2 metre boyutlarında camdan seyir pencereleri yapmışlar. Üzerine yatıp ya da basıp fotoğraf çektirebilir veya aşağısını izleyebilirsiniz. Ancak gerçekten çok ürkütücü. Manzara ve görüntü ise olağanüstü. Deniz, dağ, orman ne isterseniz var; adanın büyük bir bölümü ve koyları ayaklarınızın altında. Adrenalin ve heyecan üst düzeyde ama, yükseklik korkusu olanlar dikkat etsinler.. Teleferiğe biniş anınızdan itibaren, orayı terk edinceye kadar görevlendirilmiş fotoğrafçılar tarafından fotoğraflarınız çekiliyor. Çıkışta da bunlar size bir bedel karşılığında albüm veya anahtarlık şeklinde veriliyor. Almak zorunlu değil. Ama buraya gelen turistlerden nasıl para kazanılacağı konusunda her şey düşünülmüş. Teleferik için ödediğiniz paraya 3D Sanat Galerisi ve Star Rex denilen görsel şölen ziyareti de dahil. Aşağıda ise, kocaman bir alanı Oriental Village adında otantik bir köy olarak planlamışlar. Bu köydeki her bir ev ise alışveriş dükkanı, kafeterya ve restaurant olarak kullanılıyor. Arada göletler ve köprüler var. Çok şık ve etkileyici bir mekan. Bence mutlaka görülmesi gereken bir yer burası.
Bazı kaynaklarca; Langkawi’de ziyaret edilebilecek olmazsa olmaz mekanlar arasında sayılan bir başka yer ise Wat Koh Wanararm Temple adlı bir Tai Budist tapınağı. Bu tapınak aynı zamanda “Şanslı Tapınak” olarak da anılıyor. Tapınağın bahçesinde Buddha’nın değişik formdaki heykelleri, çok sayıda stupa ile dua tekerlekleri ve balıklı bir havuz var. 2014 yılında hizmete açıldığı söylenen tapınağın, biz gittiğimiz sırada birkaç bölümünde inşaat çalışmaları hala devam ediyordu. Tapınağın hemen yanında, yerden doksan derecelik bir açıyla yükselen dağın doğal olarak yontulmasıyla Merhamet Tanrıçası Guan Yin’in devasa bir heykeli yapılmış. Bana göre herhangi bir özelliği olmayan tapınakta, sadece bu heykel sıra dışıydı. Langkawi’de ziyarete değer bir başka tapınak ise Wat Tham Kisap ve onun yakınında bulunan küçük bir Hindu Tapınağı. Girişinde bir maymun tanrı heykeli ile bahçesinde filler, geyikler ve Buddha heykellerinin bulunduğu bu tapınak alanı ile Hindu Tapınağı’nın çevresi saldırgan köpekler ve onlarca maymun tarafından kuşatıldığı ve ortalarda da ne bir bekçi ne de görevli olmadığı için arabadan inemedik. Sadece arabanın içinden fotoğraf çekmekle yetinebildik.
Tapınak ziyaretlerinden bıkanlar için ise, adada bulunan Temurun Waterfall, Seven Wells Waterfall ve Durian Perangin Waterfall şelaleleri bir kaçış ve nefes alma noktası olabilir. Yemyeşil ormanların içinde bulunan bu şelalelerin; tepelerden dökülen suların oluşturduğu doğal göletlerinde uzunca bir süre vakit geçirebilir, yüzebilir, fotoğraf çekebilirsiniz. Şelalelerin suyu fazla serin gelirse, yerleşim yerlerinden biraz uzakta bulunan ve beş yıldızlı oteller tarafından henüz işgal edilmemiş Tanjung Rhu ve Black Sand koylarının turkuaz rengindeki berrak sularında kulaç atabilir, un gibi ince kumlarının üzerine uzanarak güneşlenebilirsiniz. Ancak, daha çok sırtçantalı gezginlerin konaklama alanı olan Cenang Beach Bölgesi’ndeki kumsal çok kirli olduğu için, buradan denize girmenizi tavsiye etmem. Eğer paralı bir turistseniz ve golf oynamaya da meraklıysanız, adada birkaç tane de golf sahası olduğunu söylemeliyim… Bunlar dışında adada; Crocodile Farm, Field of Burnt Rice, Cave of Bats ve Wildlife Park’ı ziyaret edilebilecek yerler arasında sayabilirim. “Yetmez” diyorsanız, o zaman adada bulunan acentelerden tur satın alıp, çevredeki birkaç küçük adaya çıkarma yaparak şnorkelli dalış ve günlük trek yapabilirsiniz.
Yarın Lankawi’den ayrılıyoruz. Kaldığımız beş gün içerisinde adada girip çıkmadığımız delik kalmadı. Arabayla yaklaşık 475 km yol yaptık. Arabamız olmasaydı, gideceğimiz yerler için taksi kiralamak zorunda kalacaktık ve bu bize daha pahalıya malolacaktı. İyi ki de araba kiralamışız… Adaya geldiğimiz ilk gün yemek, konaklama yerleri ve fiyatlarından kaynaklanan gerginliğimiz; kaldığımız yerin temizliği ve rahatlığı, sularında serinlediğimiz orman içindeki müthiş şelaleler, Sky Bridge ve teleferikten adanın etkileyici manzarası, otantik köy ziyareti, turkuaz sularında yüzdüğümüz kumsallar ve adanın doğal güzellikleri ile keyifli bir serüvene dönüştü. Gözlerimiz yeşilin her tonuna doydu. Yarın Penang Adası’na geçeceğiz. Umarım aynı serüveni orada da yaşayabiliriz…
PENANG ISLAND
Lankawi’den bindiğimiz hızlı feribotla yaptığımız, 2 saat 45 dakikalık bir deniz yolculuğunun ardından Penang Adası’na geldik. Yolculuk için ise, kişi başı 70 MYR ödedik. Langkawi nasıl ki; sahilleri, koyları, doğal güzellikleri ve Malay karakteri ile öne çıkıyorsa, Penang Adası da betimlenemez tarihi kent dokusu, kültürel birikimi ve her alanda baskın Çin karakteriyle öne çıkıyor. Penang Adası; Malezya’nın kuzey batısında yer alan bir ada ve Malay Yarımadası’na 13 km uzunluğunda iki köprüyle bağlanmış. Penang’ın başkenti ve en önemli çekim merkezi ise George Town Kenti. Nüfusun büyük bir çoğunluğunu yarı yarıya Çinli ve Malaylar’ın oluşturduğu Penang Adası’ndaki Hintliler, bu nüfusun % 10’una, diğer etnik guruplar ise % 6’sına sahipler. Ancak, gerek kültürel, gerekse ticari anlamda George Town’ın hemen her köşesinde Çin kimliğinin izlerini görmek mümkün.
Tarih boyunca Hint,Çin, Arap, Portekiz ve İngiliz egemenliğinde yaşamış olan bu topraklar, ancak 1957 yılında bağımsızlıkla tanışabilmiş. Bu yüzden özellikle George Town kentinde adım başı, yukarıda saydığım işgalci ülkelerin kültürlerinin de izlerine rastlayabilirsiniz. Kuşkusuz bu izlerin en belirgini, Penang’ın başkenti olan George Town’ın, İngiliz Kralı III George’un adını taşımasıdır. Penang Eyaleti ve Malezya’nın en önemli kentlerinden biri olan George Town Kenti’nde ziyarete değer yerlerin başında ise; sömürge döneminden kalıp restore edilerek günümüze kazandırılmış ve Unesco tarafından koruma altına alınmış olan iki katlı evler, Hindu ve Çin tapınakları, Kapitan Keling Mosque (Kaptan Keling Camisi), St. George’s Church (St. George Kilisesi), Kek Lok Si Temple (Kek Lok Si Tapınağı), kentin simgesi Saat Kulesi, Belediye Binası, savaşta yitirilenler için dikilen Anıt ve Eski Kale yer alıyor.
Burası çok iyi korunmuş, adeta bir açık hava müzesi niteliğinde olan bir kent. Sokaklar ve caddeler sömürge döneminden kalmış koloniyal mimariyi yansıtan yüzlerce evden oluşan bir dokuyla adeta dantel gibi işlenmiş ve pırıl pırıl. George Town; kaldırımları, caddeleri, ara sokakları, tapınakları, cami ve kiliseleri, Litvanya’lı sanatçı Ernest Zacharevic’ in başlatıp, diğer sanatçıların devam ettirdikleri sokaklardaki duvar resimleri, demir pergüle sanatı, Chine Town ve Little India ile Unesco tarafından, koruma altına alınmayı gerçekten hak ediyor. Yalnız burada bir şeyi belirtmeliyim; Penang konaklama, yeme/içme, motor/bisiklet/araba kiralama fiyatlarıyla Lankawi’den biraz daha pahalı. Örneğin; burada karma yatakhanede gecelik kişi başı konaklama 6-8 dolardan, otellerdeki bir gecelik oda fiyatları ise 25-30 dolardan başlıyor. Ancak; konaklama tesislerinin tamamına yakını konaklama bedeline oda başına gecelik 10 MYR turizm vergisi, kişi başı 2 MYR bir başka vergi ekliyorlar. Bu durumda konaklama başına gecelik en az 5 dolar gibi bir farkı, konaklama bedeline eklemeniz ve hesabınızı ona göre yapmanız gerekiyor. Yeme içme mekanlarının çoğunda da yediğiniz içtiğiniz ürünün bedeline ayrıca, %10-15 oranında hizmet ve servis bedeli ekleniyor. Yani; Malezya’da da yabancının yine etinden, sütünden, kılından ve tüyünden yararlanmak için hükümet millet omuz omuza vermişler, ellerinden geleni yapıyorlar… Ama yine de; pek çok kaynak tarafından Malezya’nın yemek cenneti olarak nitelendirilen Penang Adası’nda, tarih boyunca egemen olmuş kültürlerin günümüze kazandırdığı lezzetli yemekler ve içeceklerin lezzeti, bu pahalılığı bile katlanılabilir kılıyor..
Bizim konakladığımız yerlerden bir tanesi; sömürge döneminden kalmış eski bir binaydı. İşletenleri burayı hoş bir hostele dönüştürmüşler. Çalışanları ise güler yüzlü ve konuksever insanlardı.. Penang Adası’nda bisiklet kiralama günlüğü 10 MYR, motosiklet 35 MYR, araba ise 150 MYR’den başlıyor. Bir kişinin bir öğün yemek bedeli de yaklaşık 10-15 MYR. Sigara ve içkinin yanına bile yaklaşılmıyor. Lankawi’de 2.14 MYR ye aldığımız bir bira 12-15, bir bardak şarap 25-30 MYR. Kahve, çay, patates kızartması, tost, gofret, çerez, çikolata gibi içecekler ve atıştırmalıklar da oldukça pahalı. Bizim şimdiye kadar 30-40 dolar civarında gezinen günlük harcama ortalamamız, Malezya sınırları içerisinde şimdiden 65 doların üzerine çıktı..
Penang’a hava, kara ve deniz yoluyla ulaşabilirsiniz. Ada içinde de çok gelişmiş bir toplu ulaşım ağı mevcut. George Town kent merkezini yürüyerek gezebileceğiniz gibi, turistler için ücret karşılığında servis veren otobüsleri de kullanabilirsiniz. Adada ziyaret edilebilecek çok sayıda müze, tapınak, cami, kilise ve tarihi mekan var. Burası kumsallarıyla değil de, çok iyi korunmuş tarihi dokusuyla insanı sarıp sarmalayarak büyüleyen ve bu özelliğiyle öne çıkan bir kent. Biz adada kentin dışında bulunan iki tapınağı ziyaret ettik ve kent içini de yürüyerek keşfettik. Kentin popüler olmuş seyir tepesi Penang Hill (Buting Bendera)’e ise; iniş çıkışın kişi başı 30 MYR gibi pahalı bir rakam olması nedeniyle çıkmadık. Beş yıldızlı oteller, lüks mağaza ve işletmeler tarafından sahilleri kuşatılmış olan zengin turistlerin uğrak ve konaklama bölgesi Batu Ferringhi bölgesine de gitmedik.
Yazılarını okuduğumuz diğer gezginler tarafından mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasında gösterilen Snake Temple’ye (Yılan Tağınağı), kentin 15 km dışında bulunuyor. Snake Temple (Yılan Tapınağı)’na gitmek için kentin Komtar adlı noktasından 401 numaralı otobüse biniyor ve kişi başı 2.70 MYR ödüyorsunuz. Yalnız yanınızda mutlaka bozuk para olması gerek; çünkü sürücüler paraya elini sürmüyor. Siz parayı bir kutuya atıyorsunuz. Bu yüzden de bütün para üzerini veremiyorlar. Kural buymuş. Otobüsün güzergahı üzerindeki onlarca çok katlı bina, lüks site ve villalar ile işyeri, restaurant, kafeterya ve lüks alışveriş merkezini geçtikten yarım saat sonra tapınağın önündeki durağa varıyorsunuz. Tapınak durağın hemen karşısında. Tapınağın etrafında ve bahçesinde hediyelik eşya satış stand ve dükkanları, lokantalar, kafeteryalar ve başka işyerleri var. Burası küçük bir Çin Budist tapınağı. Rivayet o ki; zamanında burada bir ev ve bu evde yaşayan bir adam varmış. Birgün bu eve bir yılan gelmiş ve adam bu yılanı beslemeye başlamış. Bu yılanın ardından yüzlerce yılan bu eve akın etmiş ve adamla birlikte evde bir aile gibi yaşamaya başlamışlar. Adam ölünce de yılanlar evi terk etmemişler. Bu nedenle, burasının kutsal bir yer olduğu düşünülerek 1850 yılında buraya bu tapınak yapılmış. Tapınak daha sonra Budist bir rahibe adanmış. Yılanlar tapınağın inşasından sonra da burada kalmışlar. Tapınağın içinde ve bahçesinde yüzlerce yılan yaşamaya devam etmişler. Kimse de onlara dokunmamış. Şimdi gelelim işin rivayet olmayan gerçek kısmına; buraya gelen bazı gezgin (!) arkadaşlarımız, burayı ve yılanları yazılarında öyle bir anlatmışlar ki; sanırsınız tapınağa gelir gelmez sizi yüzlerce yılan karşılayacak. Ama yok öyle bir şey. Bende “salak” gibi inandım okuduklarıma. Evet; tapınağın yan tarafındaki dükkanımsı bir yerde akvaryum içinde uyuşturulmuş iki metre boyunda bir boa yılanı ve oradaki yapay ağaç dallarında, 25-30 cm boyunda yine uyuşturulmuş birkaç tane küçük yılan var. Bunlarla isterseniz para karşılığında fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Bu dükkanın yan tarafında da 10-12 metrelik bir alanda posta kutusundan biraz büyükçe kutulara 10-15 tane irili ufaklı yılan koymuşlar. Kapısına da “Yılan Çiftliği” yazmışlar. Giriş ise kişi başı 8 MYR. Yani ortalıkta ne dolaşan yılan var ne de yılana benzer bir şey. İşi tamamen ticarete dökmüşler. Yalan yanlış duyurulara ve paylaşımlara benim gibi aldanıp hayal kırıklığı yaşamayın ve bunlara kanıp sakın ola ki bu tapınağa gitmeyin. Kesinlikle zaman kaybı.
Asıl ziyarete değer olan Kek Lok Si Temple’ye gitmek için ise; yine Komtar’dan kalkan 201, 203 ve 204 numaralı otobüslere binmek gerekiyor. Otobüs bileti kişi başı 2 MYR . Kek Lok Si Temple; kentin yaklaşık olarak 10 km dışında yer alan Ayer İtam Bölgesi’ndeki, He San’da (Turna Tepesi) bulunuyor. Burası; tepenin eteklerinde bulunan ana tapınak binasından başlayarak tepenin zirvesine kadar devam eden alanda konumlanmış çok büyük bir tapınak kompleksi. O kadar büyük ki; Güneydoğu Asya’nın en büyük Budist tapınak kompleksi olduğu söyleniyor. Otobüs sizi tapınağın çok yakınında indiriyor. Beş dakikalık bir yürüyüşle tapınak girişine geliyorsunuz. Tapınak kompleksine giriş ücretsiz. Ancak, zirveye çıkmak için füniküler denilen raylı bir taşıma aracını (bir tür eğimli asansör) kullanmak isterseniz, kişi başı 16 MYR ödüyorsunuz. Bu aracı zirveye yakın bir noktaya kadar tırmanıp ondan sonra kullanmak isterseniz kişi başı 6 MYR ödüyorsunuz. İsterseniz; bazen merdiven çıkarak, bazen de dik bir yokuşu tırmanarak hızınıza göre yarım saatle kırkbeş dakika arasında herhangi bir araç kullanmadan zirveye ulaşabilirsiniz. Tepenin eteklerindeki giriş kısmında ana tapınağının konumlandığı bu kompleks, Pit Street’te bulunan Guan Yin (Merhamet Tanrıçası) Tapınağı’ndan esinlenerek inşa edilmiş. Yapımına 1893 yılında başlanıp, 1930 yılında bitirildiği söylense de, tapınaktaki eklenti ve bir kısım binanın inşaatları halen devam ediyor. Ana tapınağın iç duvarlarında 10000 adet küçük ve üç adet büyük Buddha heykeli bulunuyor. Kompleks; çok sayıda irili ufaklı Buddha, koruyucu, hizmetkar, hayvan heykelleri ve stupa ile pagodalara ev sahipliği yapıyor. Tapınak kompleksinin ana girişinde bulunan bir gölet ise, içinde onlarca kaplumbağayı barındırıyor. Zirvesindeki teraslardan bütün bir Penang’ı kuşbakışı izleyebileceğiniz kompleksin en ilgi çekici özelliği ise, komplekse esin kaynağı olan Guan Yin’in (Merhamet Tanrıçası) 30.2 metre yüksekliğindeki bir heykelinin zirvedeki devasa bir kaide üzerinde yer alması. Yapımında Çin, Tai ve Burma mimari tarzlarının kullanıldığı kompleks, saat 17:30 da kapanıyor.
George Town Kenti’ndeki sömürge döneminden kalma evlerin çoğu restore edilerek hostel, otel, pansiyon, konukevi, restaurant, kafeterya, sanat galerisi, müze ve benzeri işyerleri olarak turizme kazandırılmış. Ancak, dokuları ahşap ağırlıklı olan bu evlerin bazılarında tahtakurusu tehdidiyle karşılaşabiliyorsunuz. Bu konuda bizim gibi mağduriyet yaşamak istemiyorsanız, kalacağınız yeri iyi seçip, odanızı ve kendinizi ilaçlayarak bu tehlikeden mümkün olduğunca korunabilirsiniz..
Buradaki serüvenimizi artık bitiriyoruz. Penang Adası hakkında son olarak şunu söylemek isterim; “eğer birgün yolunuz Malezya’ya düşerse, adeta bir açık hava müzesi görünümünde olan bu adayı ve George Town Kenti’ni mutlaka ziyaret edin. İnanın hiç pişman olmazsınız…”
KUALA LUMPUR
Kuala Lumpur, Malezya’nın başkenti ve ülkenin en kalabalık kentidir. Malay, Çin, Hint ve diğer etnik gurupların barış içinde bir arada yaşadıkları bu kent; her geçen gün artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve kent dokusuyla ülkenin aynı zamanda ekonomik, sosyal, kültürel ve politik merkezidir. Ben Kuala Lumpur’a, “Göğü Delen Kent” adını taktım. Çünkü kentte 30-40 katın üzerinde o kadar fazla sayıda ve birbiriyle içiçe çok katlı bina var ki, aralarındaki caddelerde dolaşırken bu binaların üzerinize yıkılacağı duygusunu yaşıyorsunuz. Sanırım kent planlamacıları; doğum ve göçlerle her yıl katlanarak artan kent nüfusu karşısında, dikine yerleşimi bir çözüm yolu olarak görmüşler. Kuala Lumpur bu kadar büyük ve kalabalık bir kent olmasına karşın; gördüğüm kadarıyla ulaşım, trafik, çevresel enstrümanların korunması, temizlik ve benzeri pek çok belediye sorununun üstesinden gelmiş durumda. Örneğin; yer altı, yerüstü ve havadan giden çok gelişmiş bir raylı sistemleri var. Tuktuklara izin verilmeyen kentte, raylı sistemin yanı sıra belediye otobüsleri, taksiler, Grab Uygulaması, motosiklet taksiler de bu ulaşım ağının çözüm ortakları. Kentin cadde, sokak, kaldırım, park ve bahçeleri de yeterince temiz ve bakımlı.
Bu kentte kafanızı nereye çevirseniz bir cami, kilise, Çin ve Hint tapınağını yan yana veya birbirine çok yakın mesafede görmeniz mümkün. Buralara ibadet için giden farklı kültür ve inanç sistemleri içerisindeki insanların hepsi, büyük bir saygı ve hoşgörüyle bir arada yaşayıp gidiyorlar. Kimse kimsenin işine karışmadığı gibi, birbirlerini hor görmüyor ve saygısızlık yapmıyorlar..
Biz; Penang Adası’ndan Kuala Lumpur’a gitmek için sabah erkenden Komtar noktasındaki otobüs acentesinin önüne geldik. Saat 10:00 da kalkması gereken otobüsün servisi bizi ancak 10:30 gibi almaya geldi. Haliyle otobüsümüz de bir saat gecikmeyle saat 11:00 de kalktı. Şehirden çıkar çıkmaz da, bir benzin istasyonunda bir saat durarak arka lastiklerini değiştirdi. Malezya’nın yolları çok iyi. Hatta Tayland yollarından bile iyi. Ama otobüsün eski bir otobüs olması, yolda durması ve yoğun trafik nedeniyle 364 km’lik yolu tam 8 saat 15 dakikada tamamlayıp başkent Kuala Lumpur’a vardık. Daha önceden bir geceliğine kahvaltısız 18.75 dolara yer ayırttığım otel, otobüsün bizi bıraktığı KL Santral Bus noktasına yaklaşık 3 km uzaklıkta ve taksiciler akşam trafiği bahanesiyle bu yol için 25 MYR istiyorlar. İndiğimiz yerin tam karşısında metro vardı. Girdik ve danışmadan gideceğimiz yerin yakınına kadar iki kişi 2.60 MYR ye gidebileceğimizi öğrendik. Otomatlardan bilet almak için uğraşırken genç bir yerelden yardım istedik. Çocuk biletimizi aldığı gibi, tüm ısrarımıza karşın bizden para da almadı. Teşekkür edip trene bindik. Trenden indikten sonra bir süre yürüyüp Çin Mahallesi yakınındaki otelimize vardık. Seçimimiz çok iyiymiş. Otel beklentilerimizin üzerinde çıktı. Çok beğendiğimiz için kahvaltılı olarak beş gecelik daha yer ayırttık. Geceliği kahvaltı ve 10 MYR şehir vergisi dahil 23.35 dolar. Günlerdir hostellerde konaklamanın ve tahtakurulu bir gecenin ardından bu kadarcık lüksü hak ettik sanırım.
Üç gün boyunca bütün bir kenti yürüyerek gezdik. Yorulduğumuz anlarda Malezya’da uygulanan ve UBER uygulamasına benzeyen Grab’ı kullanarak taksi çağırdık. O kadar ucuz ve güvenli ki, neredeyse otobüs fiyatına geliyor. Kuala Lumpur’a yolu düşenlere kesinlikle öneriyorum. Bu üç gün içerisinde Kuala Lumpur’un simgesi Petronas İkiz Kuleleri’ni, İzmir’deki “Kızlar Ağası Hanı” benzeri Central Market’i, China Town’u, Litte İndia’yı, National Mosque of Malaysia’yı, Merdeka Square’yi, Aquaria KLCC’yi, KLCC Park’ı, Thean Hou Temple’yi, Sultan Abdulsamed Binası’nı, Bukit Bintang Bölgesi’ndeki alışveriş merkezlerini, Sri Mahamariam Temple’yi, Jamek Mescid’i ve sadece akşamları açık olan Jalan Alor adındaki yemek caddesini ziyaret ettik. Otelimizin yakınında bulunan bir Hint tapınağında her gün gerçekleştirilen akşam ayinlerini de hiç kaçırmadık. Bazen öylesine yorulduk, delicesine yağan yağmur altında öylesine ıslandık ki, yürüyecek halimiz kalmadı. Bir akşam ise Kamboçya’da tanıştığımız Çin asıllı bir Malezya’lı olan Jacklyn isimli arkadaşımızla buluşup yemek yedik, gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbet ettik.
Kuala Lumpur’da gezilebilecek tüm yerleri yukarıda saydım. Ancak bu yerlerden iki tanesi diğerlerinden bir adım, hatta birkaç adım öne çıkıyor. Bunlardan ilki kentin de simgesi olan Petronas İkiz Kuleleri, diğeri ise Batu Mağaraları. Bunun dışında kentin yemek konusundaki en önemli cazibe merkezi olan Jalan Alor’u da atlamamak gerekir. Bu üç sıra dışı mekandan kısaca sözetmek gerekirse;
PETRONAS TWİN TOWERS: Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da bulunan Petronas Twin Towers ya da bir başka anlatımla Petronas İkiz Kuleleri’nin yapımına; Mimar Cesar Antonio Pelli tarafından 1992 yılında başlanmış ve inşaat 1998 yılında tamamlanmış. 1.6 milyar dolara malolan kulelerin inşasında 37000 ton çelik kullanılmış. 451,99 metre yükseklikte, 88 katlı ve toplamda 32000 pencereli kulelerin her birinde 76 asansör bulunmakta. İki kule 41. ve 42. katlar arasında yerden 170 metre yükseklikte, 58 metre uzunluğunda ve 750 ton ağırlığında çelik bir hava köprüsüyle birbirine bağlanmış. 1998-2004 yılları arasında “Dünyanın En Yüksek İkiz Gökdeleni” unvanına sahip olan kuleler; Petronas Petrol Holding’in yönetim binası olma özelliğinin yanında, dünyanın en ünlü markalarının bulunduğu alışveriş merkezlerine, bir sanat galerisi ve senfoni orkestrasına, Doğal Bilimler Müzesi’ne ve birçok çalışma ofisine de ev sahipliği yapmakta. Pazartesi günleri tüm gün, cumaları ise 13:00-20:30 saatleri arasında kapalı olan kuleleri ziyaret 09:00-21:00 saatleri arasında. Ziyaret biletlerinin fiyatları ise yaş guruplarına ve çıkılacak yükseklik seviyesine göre 15-85 MYR arasında değişiyor.
BATU CAVES: Kuala Lumpur’dan Batu Mağaraları’na gitmek için önce, Pasarseni istasyonundan kişi başı 1,40 MYR ödeyerek metroyla bir durak ötedeki KL Central’e geliniyor. Buradan Batu Mağaraları’na tren olmasına karşın, bir sorun nedeniyle bir noktaya kadar sizi otobüsle ücret almadan bırakıyorlar. Otobüsün sizi bıraktığı yerdeki tren istasyonundan Batu Mağaraları’na gidiş dönüş kişi başı 5 MYR bilet alarak trene biniyorsunuz. Yani; toplamda 20 dakikalık otobüs ve 15 dakikalık da bir tren yolculuğu ile Batu Mağaraları’na ulaşmak mümkün. Burası olağanüstü güzellikte, çok etkileyici bir yer. Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’un en önemli cazibe merkezlerinden biri olan Batu Mağaraları, üç büyük mağara ve birkaç tane de küçük mağaradan oluşmakta. Kuala Lumpur’un yaklaşık 11 kilometre kuzeyinde bulunan ve 400 milyon yaşındaki bir kireç dağı tepesinde yer alan bu mağaraların içinde, 100 yıl önce inşa edilmiş bir dizi Hindu tapınağı, heykel, hayvan figürleri ve duvar resimleri bulunuyor. Hindular tarafından önemli bir dini merkez olarak kabul edilen tapınaklar, her yıl ocak ayı sonunda yapılan Thaipusam Festivali boyunca, binlerce Hindu hacıya ev sahipliği yapıyor. Mağaraların en büyüğü olma özelliğini taşıyan Katedral Mağarası, 100 metre yüksekliğindeki kemerli tavanıyla, diğer tapınaklardan daha fazla dikkat çekmekte ve öne çıkmakta. Tepenin dibinde ise; Sanat Galerisi Mağarası ve Müze Mağarası olarak konumlanmış iki küçük mağara var. Bu mağaralar, çok sayıda Hindu heykeli ve tabloyu barındırmakta. Mağaralara ulaşmak ve içlerini gezebilmek için toplamda 395 basamaklı bir dizi merdiveni inip çıkmak gerekli. Ancak merdivenler boyunca ortalıkta gezinen onlarca maymundan çantanızı, gözlüğünüzü, telefonunuzu ve diğer eşyalarınızı korumanızı ve maymunları cesaretlendirecek herhangi bir davranışta bulunmamanızı öneririm. Çünkü maymunlar bu tür durumlarda saldırganlaşabiliyorlar. Mağaralardaki tapınaklar, Hint Savaş ve Zafer Tanrısı Murugan’a adanmış olup, mağaraların bulunduğu tepenin eteklerinde Murugan’ın 42.7 metre boyunda devasa bir heykeli yer almakta. Yaklaşık 24 milyon rupiye (370.000 Amerikan Doları) mal olan heykelin, Tayland’dan getirilen 1550 metreküp beton, 250 ton çelik çubuk ve 300 litre altın boya kullanılarak yapıldığı söyleniyor. Kent merkezinden otobüs, metro ve taksiyle ulaşılabilen ve özel olarak çalıştırılan birkaç mağara dışında girişi ücretsiz olan Batu Mağaraları, her gün 06:00 – 21:00 saatleri arasında ziyarete açık.
JALAN ALOR: Burası birkaç yüz metre uzunluğunda bir cadde. Akşam saat altıdan sonra caddenin iki yanındaki onlarca yiyecek içecek mekanı kepenglerini açarak müşterilerini ağırlamaya hazırlanıyor. Ayrıca cadde boyunca sıralanan seyyar yemek ve içecek tezgahları, sokak şarkıcıları, hediyelik eşya satıcıları da nafakalarının peşinde koşuyorlar. Bu cadde Kuala Lumpur’un yeme içme konusundaki en önemli çekim merkezlerinin başında geliyor. Caddedeki mekanlarda, Uzakdoğu’nun aklınıza gelebilecek her türlü yiyecek ve içeceğini bulabilmeniz mümkün. Hatta cadde o kadar popüler ve turistik bir hale gelmiş ki; belediye tarafından değiştirilmek istenen cadde ismi, halkın ve esnafın karşı çıkmasıyla değiştirilmekten vazgeçilmiş. Ancak, Çin Mahallesi’ndeki yeme içme fiyatlarıyla buradaki benzer yemeklerin fiyatları karşılaştırıldığında, buradaki fiyatların Çin Mahallesi’ndeki fiyatlardan bir iki kat daha pahalı olduğunu söylemeliyim.
Kentin önemli simgelerinden bir tanesi olan Televizyon Kulesi’ne çıkma fikrimiz ise, burayı ziyareti son güne ve akşam saatine bırakmamız nedeniyle suya düştü. Çünkü; mekan saat 18:00 den sonra kapandığı için burayı gezemedik.
Kuala Lumpur; başta Bukit Bintang bölgesi olmak üzere, kentin önemli noktalarında yer alan çok sayıda mağaza ve AVM nedeniyle bir alışveriş kenti görüntüsü verse de, aynı zamanda tarihi dokusu ve doğal güzelliğiyle de göz dolduruyor. Bu bakımdan; Kuala Lumpur’un yukarıda saydığım gezilebilecek yerlerini, mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum.
MELAKA (MALAKKA)
Adını aldığı Malakka Boğazı’nın kıyısında yer alan ve Malakka Eyaleti’nin başkenti olan bu şirin kent, 2008 yılında Unesco tarafından “Dünya Mirası Listesi”ne dahil edilmiş. Biz, Kuala Lumpur’dan Melaka’ya gitmek üzere kişi başı 13,60 ringgit ödeyerek birer otobüs bileti satın aldık. Yol iki saat 10 dakika sürdü. Couchsurfing aracılığı ile bizi konuk edenler; 30 yaşında Ukraynalı bir kadın, 36 yaşında Ürdünlü bir erkek ve onların 4 yaşındaki erkek çocuğundan oluşan çekirdek bir aile. Kadın çalışmıyor. Erkek ise üniversitede bilgisayar programcılığı bölümünde öğretmen. Evleri kentin biraz dışındaki bir sitede bulunuyor. Bizi; kakuleli Türk Kahvesi ve kurabiyeyle karşılayıp, ardından bal, zeytinyağı, zahter, çilek reçeli, salatalık, haşlanmış yumurta, ev yapımı yoğurt, turşu ve yine ev yapımı ekmekten oluşan kahvaltıyla ağırladılar. Akşam yemeği ise; Ürdün usulü nohutlu, karanfilli, kakuleli, tarçınlı pilav ve tavuk ile bildiğimiz çoban salata. Sunum kocaman bir sini içinde yapılıyor. Aylardır ev yemeği yemiyor olmanın özlemiyle karnımızı bir güzel doyurduk. Ardından arabayla dışarıya çıktık. Julia çocukla bir AVM önünde indi. Biz Cemil’le kent merkezine gidip; gece pazarını, Çin Mahallesi’ni, kent merkezini gezdik ve nehir kıyısında yürüyüş yaptık. Durian denilen ve kokusuyla tadı bozulmuş kuru soğanı andıran; buralarda otellere, ulaşım araçlarına ve insanların toplu olarak bulundukları mekanlara sokulması yasak olan bir meyveyi tattık. Eldivenle yenilen bu meyve hem çok pahalı. Hem de bir o kadar iğrenç. Kilosu ise 58 ringgit.. Eve döndüğümüzde saat 23:30 du. Bir akşam da; ailenin reisi Cemil bize bıldırcın barbekü yaptı. Ama yol arkadaşım bir tane, ben iki tane yiyebildim. Çünkü yağlı, ağır ve alışık olmadığımız bir tattı.
Melaka; kiliseleri, müzeleri ve sömürge döneminden miras kalmış çok sayıda binasıyla Portekiz kültür ve mimarisini fazlasıyla yansıtan bir kent. Kentte gezilebilecek nitelikte Çin ve Hint tapınakları ile camiler de var. Öte yandan burada da; tıpkı George Town’da olduğu gibi adım başı müzeye rastlıyorsunuz. Kentte ziyarete değer mekanlar arasında ise; sömürge dönemindeki Portekiz kalyonlarından bir tanesinin birebir kopyalanmış halini görebileceğiniz Kalyon Müze, Mescid Selat Melak (Melaka Boğazı Camii), A Famose Fort (Eski Kale Kalıntıları), Cheng Hoon Teng Temple (Çin Tağınağı), The Portuquese Settlement (Portekiz Mahallesi), Jonker Street (Akşamları açık ve gece pazarı kuruluyor), St. Paul Churc, Christ Churc, Stadthuys, Dutch Square, Melaka Sultanate Palace Museum, Melaka Menara Taming Sari (kenti kuşbakışı görebileceğiniz kule) ve Villa Sentosa (Fatıma Nine’nin Evi) öne çıkıyor.
Bu mekanların çoğu ücretli olup, birbirine çok yakın ve yürüme mesafesinde. Sadece Mescit Selat Melak diğerlerine yaklaşık olarak 9 km uzaklıkta ve karaya köprüyle bağlanmış olan küçük bir adada bulunuyor. Kenti yürüyerek, bisiklet, motosiklet veya araba kiralayarak keşfedebileceğiniz gibi, her tarafı rengarenk motifler ve çiçeklerle süslenmiş bisiklet rikşalarla da yüksek sesli tuhaf müzikler dinleyerek dolaşabilirsiniz. Ancak bunların bir saatlik ücretleri 50 ringgiten başlıyor. Bisiklet, motosiklet ve araba kiralamak da oldukça pahalı. Örneğin; bir saatlik bisiklet kirası 3, üç saatlik bisiklet kirası ise 7 ringgit. Motosiklet ve arabayı hiç düşünmeyin zaten. Bu yüzden biz kenti yürüyerek dolaştık. Gereksinim duyduğumuz zamanlarda ise Grab uygulamasıyla taksi çağırdık ve çok memnun kaldık. Bu arada, Melaka’yla ilgili olarak şunu belirtmekte de yarar görmekteyim; Melaka, her ne kadar Unesco tarafından koruma altına alınmış şirin bir kent olsa da, Penang Adası’ndaki George Town’la kıyaslandığında, onun yanında biraz sönük kalıyor…
Melakka’da üç gece kaldık. Bu üç gün içerisinde yukarıda saydığım mekanları ve alanları gezip keşfettik. Turumuzun son gününde de otogara gidip Kuala Lumpur için kişi başı 10 ringgit ödeyerek birer otobüs bileti satın aldık. Malum,
Kuala Lumpur’dan Endonezya’nın başkenti Cakarta’ya uçacak ve Malezya’yı artık terk edeceğiz. Bilet işinden sonra bizi konuk eden ailenin oğlu Aboot’un doğum günü için, doğum gününün yapılacağı AVM’ye geçmeden önce, yakınlardaki bir başka AVM’de bir şeyler atıştırmak istedik. Orada 82 yaşında, Çin asıllı biz Malezya vatandaşıyla tanıştık. Adam; Çinli olmasına karşın, hiç Çince bilmiyordu. Sohbet ilerleyince; “ben sizi çok sevdim, düşün önüme size kahve ısmarlayacağım. Gelmezseniz kızabilirim” dedi. Çaresiz, düştük önüne ve bir kafeteryaya gittik. Kahve eşliğinde sohbetimiz biraz daha devam etti. Sohbetin sonunda, “akşama ne yapıyorsunuz” diye sordu. Programımız olduğunu söyledik. “Yarın” dedi. “Gidiyoruz” dedik. Çok üzüldü. Belli ki, bizimle biraz daha zaman geçirmek istiyordu. Çok keyifli ve komik biriydi. Yol böyle bir şey işte; hiç planlamadığınız bir anda karşınıza çıkan birileriyle çok güzel anlar yaşayabiliyor ve yol boyunca güzel anılar biriktiyorsunuz… İhtiyarın yanından ayrıldıktan sonra doğum gününün yapılacağı AVM’ye geldik. Çok güzel bir doğum günü oldu. Ben de çocuklarla eğlendim, çocuk parkında bir süreliğine de olsa çocukluğumu yaşama şansı buldum. İyi ki doğdun Aboot. Sen çok yaşa iyi mi… Akşam eve döndüğümüzde Aboot’un anne ve babası evlerinde bizi bir süre daha kalmaya davet ettiler. “Uçak biletimiz olduğunu ve Cakarta’ya gitmek zorunda bulunduğumuzu” söyledik. Çok üzüldüler. Onlar çok iyi ve konuksever bir aile. Umarım bir gün kendilerini İzmir’de ağırlayarak Türk konukseverliğini gösterme şansı bulabiliriz. Bu bizi çok mutlu eder.
AKLINIZDA BULUNSUN
- Langkawi Adası’nda toplu ulaşım yok. Taksi veya motosiklet kiralamaktansa, araba kiralamanızı öneririm. Siz karlı çıkarsınız.
- Langkawi Adası’ndaki gümrüksüz alışveriş masalına inanmayın; çünkü alkol ve sigara dışındaki ürünler hiç de ucuz değil.
- Langkawi Adası’nın Kuah bölgesindeki Müslüman mahallesinde kesinlikle konaklamayın ve yemek yemeyin. Aç kaldığınız bir yana, çok kötü koşullardaki konaklamaya avuç dolusu para ödemek zorunda kalırsınız.
- George Town’daki konaklamalarınızda tahtakurusu olayına dikkat edin.
- Penang Adası’ndaki Snake Temple (Yılan Tapınağı) kesinlikle zaman kaybı. Gitmeye karar vermeden önce, bir kez daha düşünmenizi öneririm.
- Kuala Lumpur’da motosikletli kapkaç olayına dikkat edin.
- Malezya’da şeriat hükümleri uygulanıyor; ancak sadece aile hukukunda. Hukukun diğer alanlarında laik hükümler geçerli.
- Kuala Lumpur’da aniden bastırabilecek sağanak yağış olasılığına karşı, yağmurluk ve şemsiyenizi yanınızdan eksik etmeyin.
- Malezya’da; özellikle de Kuala Lumpur’da çok gelişmiş bir toplu ulaşım ağı mevcut. Bu yüzden, eğer zamanınız varsa kentlerde toplu ulaşım araçlarını kullanın. Grab uygulaması da normal taksi fiyatından oldukça ucuz. Bundan yararlanmak için, telefonunuza Grab uygulamasını indirmeniz gerekiyor.
- Kanımca; Langkawi, Penang ve Kuala Lumpur’a üçer, Melaka’ya ise iki gün ayırmak yeterli.
NEREYE NE HARCADIK
19 gece ve 20 gün kaldığımız Malezya’da; 16 geceyi otellerde, 3 geceyi de bir aile yanında konuk olarak geçirdik. Langkawi Adası’nda 4 gün araba kiraladık. Harcama kalemleri ve tutarları ise şu şekilde dağılmakta:
Ülkeler arası ulaşım | : 23,00.- $ |
Kentlerarası ulaşım | : 69,29.- $ |
Kentiçi ulaşım | : 32,74.- $ |
Konaklama | : 327,04.- $ |
Yemek | : 221,05.- $ |
Müze/tapınak girişi | : 3,16.- $ |
Araç kirası/benzin | : 79,54.- $ |
Aktiviteler | : 30,16.- $ |
Kişisel bakım/temizlik : | : 8,15.- $ |
Ekipman ve giysi | : 16,54.- $ |
İnternet paketi | : 11,91.- $ |
Toplam harcama | : 822,58.- $ |
- asya gezi rehberi
- asya turu
- batu cave
- george town
- kuala lumpur
- langkawi
- leyleği havada gördük
- malakka
- malezya
- malezya gezi rehberi 2018
- penang
- petronas twin towers
- seyahat2018