Laos; Geçmişin “Bir Milyon Fil ve Beyaz Şemsiyeler Krallığı”, günümüzün ise “Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti .” Bazılarına göre; “Vietnam’ın küçük kardeşi.” Myanmar (Burma), Çin, Vietnam, Kamboçya ve Tayland arasına sıkışıp kalmış, denize kıyısı olmayan, yedi milyona yakın nüfusa sahip küçük ve mazlum bir ülke. Ülkenin % 75’i tarımla uğraşıyor. Tekstil ve tarım sanayi dışında sanayii yok. Okur yazar oranı % 40, ortalama yaşam süresi 51. % 40’ının yoksulluk sınırının altında yaşadığı ülke nüfusunun % 26’sı günde 1 dolarla, % 70’i iki dolarla geçiniyor. Geri kalan % 4’lük mutlu azınlık ise malı götürüyor. Ülkedeki insanların % 60’ı Budist. Geri kalanlar ise animist ve başka inanç guruplarından. Batılı beyaz adamın acımasızlığından, diğer bölge ülkeleri gibi Laos da nasibini almış; 19. yüzyılda bir süre Fransız egemenliği altında sömürge olarak varlığını sürdürebilmiş. Tarih boyunca da; başta Siamlar (şimdiki Tayland) olmak üzere, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve birkaç komşu ülke Laos topraklarını geçici olarak işgal etmiş. Amerikan/Vietnam savaşı sırasında, Vietnam’a destek verdiği gerekçesiyle Amerikalılar tarafından bombalanan Laos topraklarına tam iki milyon ton bomba bırakılmış. Bu metrekare başına yaklaşık on kilogram bomba demek. Patlamamış bazı mayın ve bombalar nedeniyle şimdiye kadar sivil halktan yaklaşık 21000 kişi yaşamını yitirmiş. Halen yılda 100-150 kişinin bu tür olaylar nedeniyle ya öldüğü ya da sakat kaldığı yetkililer tarafından belirtiliyor. 1949 yılında sonlanan sömürge döneminden sonra, uzun yıllar süren iç çatışmalar sonunda; 1975 yılında komünistler monarşiye son verip, yönetimi ele geçirerek Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurmuşlar. Ülke; o tarihten bu yana komünist partisi tarafından sözüm ona “sosyalist bir sitemle” yönetiliyor.
Tropikal iklim kuşağındaki Laos’a en uygun ziyaret zamanı kasım ve nisan ayları arası. Türkiye’den doğrudan uçuş yok. Bu yüzden, komşu ülkelere gidilip oralardan giriş yapmak gerekiyor. Laos Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları’na vize uygulayan ülkeler arasında yer alıyor. Bangkok konsolosluğundan vize alabilmek sıkıntılı olduğu için, pek çok gezgin kuzeydeki Khon Kaen kentindeki konsolosluktan kolaylıkla vize alıyor. Biz de öyle yaptık. Vizeyi nasıl aldığımızı “SAVADDİ KAP (MERHABA) TAYLAND 2” başlıklı yazımın sonunda anlattığımdan, sizleri sıkmamak için burada ayrıca paylaşmayacağım.
VİANTİANE
Laos’un sekiz yüz bin nüfuslu başkenti. Bir kentten çok kocaman bir kasaba. Tayland/Laos sınırına 13 kilometre uzaklıkta. Biz buraya, Tayland’ın Khon Kaen kentinden doğrudan otobüsle geldik. Otobüs fiyatı kişi başı 180 THB. Sınır geçişinde otobüsten iniyorsunuz; gümrük işlemlerinin ardından sizi bekleyen otobüsünüze tekrar binerek Viantiane’ye doğru yola çıkıyorsunuz. Eğer biletinizi sınıra kadar aldıysanız, sınırdan Viantiane’ye gitmek için sakın taksi, tuktuk falan kiralamayın. 14 numaralı yeşil belediye otobüsüne binin. Kişi başı 6000 LAK karşılığında sizi otogara kadar götürüyor. Bu arada hemen belirteyim; Laos’un para birimi Kip. Kısaca LAK olarak ifade ediliyor. Biz gittiğimizde 1 Amerikan Doları= 8200-8300 LAK civarında gidip geliyordu. Bundan sonraki hesaplarınızı buna göre yapabilirsiniz.
Viantiane, Mekong Nehri kıyısında kurulmuş bir kent. Mekong, Laos’un pek çok kent, kasaba ve köyünde olduğu gibi burada da büyük saygı görüyor. Ondan söz ederken “Annemiz”, “Kutsal Kraliçemiz” gibi kavramlar kullanıyorlar. Bana sorarsanız, Mekong bu tanımlamaları fazlasıyla hak ediyor. Çünkü Laos’lulara her türlü nehir ürününü sunuyor. Bu bakımdan önemli bir besin ve gelir kaynağı. Ayrıca arazilerine suyuyla bereket yağdırıyor. Üstelik taşıma ve ulaşımda da büyük kolaylıklar sağlıyor. Üzerinde kurulan az sayıda termik santralle enerji üretimine katkıda bulunuyor. Son olarak çamaşır ve bulaşıklarını burada yıkayan çoğu Laos’lu, banyolarını da burada yapıyor. Tabi ki bir de, akşam olduğunda kıyısında kurulan gece pazarı ve seyyar yemek tezgahlarına ev sahipliği yapıyor. Bir nehir bir ülkeye ve insanlarına bunlardan başka daha ne verebilir ki.
Viantiane ve Laos’un ziyaret ettiğimiz diğer yerleriyle ilgili genel birkaç uyarıda bulunmam gerekirse; kesinlikle taksi ve tuktuk kullanmayın. Çünkü normal fiyatın beş katına kadar inanılmaz bedeller isteyebiliyorlar. Bu konuda aç gözlü ve acımazsızlar. Mümkünse ya yürüyün ya da belediye otobüslerini kullanın. Öte yandan Laos’ta zor durumda olmadıkça, acentelerden kesinlikle otobüs bileti falan alayım demeyin. Bilet bedelinin üzerine % 50 -100’e varan komisyon ekleyip size bileti öyle satıyorlar. Bu durumlarda otogara gidip biletinizi kendiniz alın. Ayrıca Laos’a gelirken, kalacağınız güne ve harcama alışkanlığınıza göre yanınızda mutlaka nakit para getirin. Çünkü ATM’lerden çekeceğiniz paralar için başka ülkelerde ödediğiniz komisyon ve kur farkı bedellerinden çok daha fazla bir para cebinizden çıkabilir. İnternetin de gittiğimiz her yerde çok yavaş olduğunu belirtmekte yarar görmekteyim.
Laos, yiyecek ve konaklama konusunda buraya gelenlere çok geniş bir yelpazede farklı seçenekler sunuyor. Sırt çantalı gezginseniz ve bütçeniz sınırlıysa geceliği 4-9 dolara karma yatakhanede yatak bulabilir, bir öğün yemek için en çok 3-5 dolar harcarsınız. Ancak ulaşım, aktivite ve tur bedelleri, buraya gelen yabancıların uğrak yerleri olan alışveriş mekanlarındaki ürün ve acente hizmet bedelleri uçuyor. Bu konuda ne bir standart ne de denetim yok. Herkes turistin etinden sütüne, kılından tüyüne yararlanmaya, hatta derisini yüzmeye çalışıyor. Kuzeye çıktıkça fiyatlar ve insanların aç gözlülüğü daha da artıyor. Laos’taki sistem bence şu; ülkenin sözüm ona sosyalist sisteminin % 4 lük mutlu azınlığı kendi halkını soyuyor. Bu yüzden halkına sağlayamadığı olanakları da halkın turistleri soyarak sağlamaya çalışmalarına göz yumuyor.
Viantiane cadde ve sokakları en ucuzunun değeri 45-50 bin dolar olan son model cip ve çift kabin kamyonetlerden geçilmiyor. İnanın ben bu kadar yeni ve lüks arabayı İzmir caddelerinde görmedim. İlk bakışta “ne iyi; sosyalist sistem burada kendi halkına mutluluk ve refah getirmiş” diye düşünmüştüm ama kazın ayağı öyle değilmiş. Meğerse sistem kendi elit sınıfını yaratmış buralarda. Açıklanan rakamlara bakarsanız Laos ekonomik açıdan her yıl büyüyen bir ülke. Üstelik gayri safi yıllık hasılası ve kişi başına düşen geliri sürekli artıyor. İyi güzel de; sen lüks arabalarda gezip, elit gençlerin her gece barlarda ve restaurantlarda avuç dolusu para harcarken, kentlerin arka sokaklarında ve özellikle kırsalda insanların yoksulluktan kırılmalarını ve sefil bir yaşam sürmelerini nasıl açıklayacaksın. Laos’ta sosyalizm falan yok. İnanmayın. Anlatılan, yazılan, çizilen tüm resmi söylem ve ifadeler yalan. Laos sadece kağıt üzerinde sosyalist. Bir komünist parti tek başına ve 43 yıldır bir ülkeyi yönetiyorsa, buna karşın kendi elitleri safa sürerken halkının büyük bir yüzdesi yoksulluktan kırılıyorsa kimseye masal anlatmasınlar. Kapitalizmin bütün enstrümanları ülkenin her yerini sarmış, sermaye ihracı üst boyutta, sınıfsal çelişkinin derinliği ölçülemez yerlerde, bunlara karşın hala sosyalist sistem falan derseniz sokaktaki çocuk bile güler size. Bu güleryüzlü, özverili, konuksever, üretimiyle ülke ekonomisini ayakta tutan mazlum çoğunluğa yazık ediyorsunuz. Buraya gelen yabancılara hizmet götüren turizm sektöründeki insanlarınızı da kendinize çevirmiş ve acımasız, açgözlü bir ara sınıf yaratmışsınız. Ben Laos’u yeniden gelinecek ülkeler listemden çoktan çıkardım. Başka birisi Laos’u nasıl görür, nasıl anlatır bilemem. Ama benim kişisel bakış açım, izlenimim ve gözlemim bu. Ziyaret etmeyi düşünüyorsanız, bilin istedim.
Laos’un yemek kültüründen söz edecek olursak; Mekong Nehri’nin sunduğu başta balık olmak üzere, yengeç, kalamar, karides ve kerevit gibi su ürünleri ile kanatlı et, domuz ve sığır eti ızgara şeklinde veya yemeklerin içinde sunuluyor. Diğer güney doğu Asya ve uzak doğu ülkelerinin çoğunda olduğu gibi Laos mutfağında da yemeklerin ana malzemesi ve temel taşı pirinç ve noddle. Bu iki yapı taşının sade, kızartılmış, çorba şeklindeki uygulamaları; sebzeli, tavuklu, sığır veya domuz etli, karışık ya da ayrı ayrı deniz ürünlü olarak değişik baharatlar, acı ve sarımsakla servis ediliyor. Yemeklerde yoğun olarak taze kişniş, sarmısak ve glory denilen taze bir ot kullanılıyor. Soslarda ve yemeklerde acı tatlı kombinasyonunu çok seviyorlar. Kızartmaların bir kısmında susam kullanıyorlar. İçeceklerde ise meyveli shakelere bayılıyorlar. Şimdiye kadar gezdiğimiz dört ülke arasında ekmek bulabildiğimiz tek yer. Fransızlardan kalma bir kültür olsa gerek; neredeyse her köşede bir bakery var. Buralardaki baget ekmek, sandviç, tatlı, kek ve kruwasanların tatları olağanüstü.
Viantaine’de gezilecek yerleri ise şöyle sıralayabilirim:
- Wat Si Saket: 1818 yılında Siyam tarzında inşa edilmiş bu tapınağın içinde, seramik ve gümüşten yapılmış 2000 den fazla Buddha heykelciğinin bulunduğu bir manastır duvarı var. Tapınak bir müzeye de ev sahipliği yapmakta. Bayanların uzun etekle girişine izin verilen tapınağa giriş ücretli.
- Buddha Park: Kentin 23 kilometre dışındaki bu parka gitmek için, otogar karşısındaki ara sokaktan kalkan belediye otobüslerini kullanabilirsiniz. Girişin ücretli olduğu park 1958 yılında inşa edilmiş olup, içinde Budizmi simgeleyen devasa heykellerle birlikte, Hindu tanrı ve karakterleri ve çeşitli hayvan heykellerini barındırmaktadır.
- Haw Phra Kaew: 1565 yılında Zümrüt Buddha için inşa edilse de bugün Dini Sanat Müzesi olarak kullanılan tapınak içinde ayrıca bir dükkan bulunmaktadır. Tayland’a kaçırılan Zümrüt Buddha ise şu anda Bangkok’taki Royal Palace (Kraliyet Sarayı) de muhafaza edilmektedir.
- Patuxay (The Victory Gate): 1957-1968 yılları arasında kentin merkezinde inşa edilmiş ve Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesinde savaşanlara adanan bir anıttır. Batı tarzı kemerli, ancak Laotik oyma ve süslemelerle bezenmiş bir yapı olan anıt, başkanlık konutunun karşısındaki bulvarın sonunda konumlanmış olup, arkası park olarak düzenlenmiştir.
- Pha That Luang Temple: Lao Milliyetçiliğinin simgesi ve ülkedeki en önemli anıtlardan biri olarak kabul edilen tapınak 1. Yüzyılda bir Hindu tapınağı olarak inşa edilmiş olmasına karşın, sonradan bir Budist tapınağına dönüşmüş ve 1930’lu yıllara kadar pek çok restorasyon görmüştür. Belediye otobüsleriyle ulaşılabilen parlak altın renkli tapınak, tabandan zirveye 44,6 metre yüksekliğindedir. Kompleksin dış bahçesinde devasa bir yatan Buddha heykeli bulunmaktadır. Ayrıca stupa içerisinde Buddha’nın kaburga kemiklerinden bir tanesinin muhafaza edildiği inancı halk arasında yaygındır. Tapınağa giriş ücretlidir.
- Wat Si Muang: 1563 yılında inşa edilen bu Budist tapınağı, kentin doğu girişindedir. Bir efsaneye göre; tapınağın inşası sırasında hamile kadınlar kurban edilmiştir. İki odadan oluşan tapınağın ön odası sunak bölümüdür. Arka oda ise heykeller ve Buddha görüntüleri bulunan daha geniş bir sunaktan oluşmaktadır.
- That Dam Stupa: Lao Kültür Sarayı’nın karşı sırasındaki ara sokaklardan birinde konumlanmış büyük bir stupadır. Laosluların çoğu, 1827 yılındaki Siam saldırısında, Siam ordusunun işgalinden kenti koruyan yedi kafalı bir naga’nın (iri yılan) bu stupada yaşadığına inanmaktadır.
- Lao National Museum: 1925 yılında Fransız valisinin konutu olarak inşa edilen bir bina bağımsızlıktan sonra, 1970 devrimini ve Laos’un emperyalist güçlere karşı verdiği mücadele tarihini vurgulamak için ulusal bir müze haline getirilmiştir. 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri , müzenin geliştirilmesine yardımcı olmak için bir bağışta bulunmuştur. Samsenthai yolunda, Kültür Salonu karşısında yer alan müze biz gittiğimizde onarım nedeniyle ziyarete kapalıydı.
- Cope Visitor Centre: Laos’un acılı geçmişi ile ilgili savaşların kirli armağanı; patlamamış bomba ve çeşitli mühimmat hakkında bilgilendirici sergi ve multimedya gösterilerinin sunulduğu, yapay uzuvların, yürüyüş yardımcılarının ve tekerlekli sandalyelerin ana kaynağı olan kurum, aynı zamanda Ulusal Rehabilitasyon Merkezi’nin bir parçasıdır.
- Lao Textile Museum: Önceleri bir ailenin kurduğu özel bir müze olarak işletilen mekan, daha sonra Lao Textile Museum’a dönüştürülmüştür. Burada Lao tekstil tarihininin geçmişten günümüze izlediği aşamaları, ahşap bir ev içerisindeki tekstil tezgahlarını, etnik guruplara ait dokuma örneklerini görebilirsiniz.
- Lao People’s Arm History Museum: 1950-1975 yılları arasındaki Laos askeri tarihinin sergilendiği müze, 1976 yılında kurulmuştur.
- Wat Mixay: Birçok restoran, bar ve Mekong Nehri’nin merkezinde bulunan tapınak hem bir okul hem de ibadet yeridir.
- Wat Inpeng: Setthathirath Caddesi üzerinde ünlü bir Budist tapınağıdır. Tapınağın cephesi ve tavanı; Buddha’nın öykülerini betimleyen altın renkli desenler ve tablolarla bezenmiştir.
- Wat Ong Teu: yüzyılın ortalarında Kral Setthathirat tarafından yaptırılmıştır. Siam savaşlarında yok edilen tapınak, daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Bronz heykelleriyle ünlüdür.
- Phat Tich Temple: Bir zamanlar sömürgeci Fransız saldırılarından ve baş gösteren açlık sonucu ülkelerinden kaçarak Laos’a sığınan Vietnamlı’ların Phat Tich Dağı’nın eteklerinde inşa ettikleri bir Budist tapınağıdır.
- Chao Anouvang Park (Gece Pazarı): Mekong Nehri kıyısında akşam saatlerinde kurulup, gecenin geç saatlerine kadar açık olan pazarda; alışveriş anlamında iğneden ipliğe ne ararsanız bulabilirsiniz. Ama anımsatmakta yarar var, pazarlık şart. Ben Tayland’dan aldığım telefonuma Tayland’da bulamadığım kılıfı burada buldum. Ayrıca, gece pazarının yemek bölümünü de ziyaret edin. Çok çeşitli ve lezzetli yemeklerin tadına makul fiyatlar karşılığında bakabilirsiniz.
- Talat Sao Mall: Burası iki katlı eski bir alışveriş merkezi. Kentin merkezine yürüme mesafesinde. Bodrum katında çanda valiz falan satan bir yer var. Giriş katı geleneksel Lao kıyafetlerine ayrılmış. Birinci katında ise kuyumcular konumlanmış. Son katı boş. Alışveriş açısından biraz zayıf bir yer. Ziyaret edip etmemek size kalmış.
- Itecc Mall: Kentin dışında, ancak belediye otobüslerinin önüne kadar gittiği devasa bir alışveriş kompleksi. İçinde su parkından spor salonuna, kafelerden yemek salonlarına, lüks dünya markalarının satıldığı mağazalardan hipermarkete kadar ne ararsanız mevcut. İçindeki kalabalığa kanmayın; koca bir günü bir şişe su veya kahveyle geçiren kuru bir kalabalık bu. Sokaktaki insanın alım gücü yok. Burası rejimin nimetlerinden yararlanan mutlu azınlık ve onlardan artanlarla geçinen ara sınıfların vakit geçirip alışveriş yaptıkları bir kompleks aslında. Bir yabancı olarak gidip görmekte yarar var.
VANG VİENG
Viantiane’nin 154 kilometre kuzeyinde küçük bir yerleşim birimi. Minivanla yaklaşık dört-beş saatte ulaşılıyor. Biz mecbur kaldığımız için acenteden bilet aldık. Bilet fiyatı ise kişi başı 45000 LAK. Otogardaki fiyatı bilemiyoruz.
Vang Vieng Viantiane’ye göre her konuda biraz daha pahalı. Tubing, kayaking, zipline, balon, lagün ve mağara ziyaretleri ile treaking aktiviteleri ve şımarık ergen turistler için gece eğlenceleri dışında hiçbir özelliği olmayan, gitmezseniz de çok fazla bir şey kaybetmeyeceğiniz bir yer. Bana sorarsanız iki gün yeter de artar bile. Merak edenler için fiyatlar şöyle; zipline 30 dolar, balon 90 dolar, microline 90 dolar.
Vang Vieng eskiden de 18-25 yaş arası şımarık beyaz turistlerin ot ve alkol eşliğinde dağıttıkları bir yermiş. Ancak, alkol duvarını aşarak kasabanın kıyısından akıp giden nehre atlayıp boğulan, alkollü motosiklet kullandığı için kaza yapan birçok genç ölünce, batılı ülkelerin de baskısıyla kasabadaki iki bar dışında tüm barlar kapatılmış ve barlara gece saat 23:00’den sonra çalışma yasağı gelmiş. Bugün yine ipini koparan ne kadar zibidi varsa hepsi burada. Sanırım eskisi kadar rahat olmasa da, ot da bulabiliyorlar. Ama yine de kasabada her şey denetim altında. Bir de yukarıda saydığım aktiviteler için sanki Kore boşalmış da bütün Koreliler buraya yerleşmiş gibi. Genç, yaşlı hepsi burada. Fiyatların bu kadar tavan yapması biraz da bu yüzden.
Biz burada iki tapınak ziyaretinde bulunduk. Sonra da motosiklet kiralayacaktık ama hayatımda hiç kullanmadığım için cesaret edemedim. Bu yüzden iki bisiklet kiraladık. Bisiklet başına günlük 10000 LAK ödedik. Bastık pedallara; önce Blue Lagün denilen bir yere gittik. Etraf Koreli kaynıyor. Giriş 10000 LAK. Girdik. Koreliler; lagün (akan derenin oluşturduğu küçük bir gölet) içinde can yelekleriyle debelenen mi ararsınız, ağaçtan suya atlayan mı, iple sallanıp suya kendini bırakan mı, fotoğraf çeken mi. Kargaşa, gürültü, çığlıklar, bağrışmalar, kahkahalar ne ararsanız var. Çoğu yüzmeyi bilmediği için saati 10000 LAK’a can yeleği kiralıyorlar. Bir ara ben de suya girip serinlemeyi düşünsem de, sonradan vazgeçtim. Bu kadar kalabalığın arasında keyif eziyete dönüşebilirdi. Birkaç saat burada oyalandıktan sonra ayrıldık.
Yolda horoz dövüşü yapılan bir yer gördük. İzin verdiler; hem izledik hem de fotoğraf çektik. İlginç ama kanlı bir gösteriydi. Hayvanlara yazık ediyorlar. Sonra dağların ve köylerin arasında bazen toprak yollarda, bazen asfaltta rampalar çıkıp indik. Nefesimizin kesilip, kaslarımızın yırtılırcasına yandığı anlar oldu. Ama sonunda yaklaşık 25 kilometrelik etabı başarıyla tamamladık. Yorgunluk yok. Fakat her yerimiz ağrıyor. Bakalım yarın sabah nasıl kalkacağız. Çünkü biletimizi aldık; artık buradan ayrılıp Luang Prabang’a gidiyoruz.
LUANG PRABANG
Vang Vieng’deki üçüncü günümüzde; saat 11:20 de bizi Luang Prabang’a götürecek minivan geldi. Değişik ülkelerden toplamda ondört yolcuyuz. Acente bilet fiyatı kişi başı 90000 LAK. Fiyat otogarda da aynı. Saat 11:45 gibi Vang Vieng’ten çıktık. Yol boyunca kaç dağ, kaç tepe tırmandık ve kaç rampa indik anımsamıyorum. Yol o kadar bozuk ve virajlı ki içimiz dışımıza çıktı. Buna karşın, manzara muhteşemdi. Dağlara tırmandıkça hafiften atıştıran yağmur, sis ve bulutların içinde yol almak olağanüstü güzeldi. Köyleri, mezraları, tropik bitkiler ve ağaçlarla örülmüş kireç taşı dağlarını, yabani muz ağaçlarını, hindistan cevizi bahçelerini geride bırakıp üç buçuk saat sonra mola verdik. Mola verilen yer, başkaca seçeneğinizin olamayacağı bir dağın tepesinde. Tuvalet dahil her şey kentteki fiyatların iki katı fiyatta. Üstelik ortalığı pislik götürüyor. Bu rotada yolculuk yapacaklara önerim; yola çıkmadan önce karnınızı iyice doyurup, su ve yiyecek yedeklemesi yapın. Ayrıca mideniz hassas ise yanınıza bulantı giderici bir ilaç alın. Bir de dağlara tırmandıkça hava oldukça soğuyor. Bu yüzden sıkı giyinin ve yağmurluğunuz da elinizin altında olsun. Bu dağlardaki köylerde yaşayan insanları yol boyunca arabadan izledim. Yoksullukları her hallerinden belli olan bu insanlardan, özellikle kadın ve çocukların büyük bir bölümü alt ve üstlerine uzun ve kalın giysiler giymiş olmalarına karşın, ayaklarında sadece bir terlik vardı ve çorapsızdılar. Bu çok garibime gitti. Bir de hiçbir binada baca yoktu. Havanın bu kadar soğuduğu mevsimlerde insanların nasıl ısındıklarını doğrusu çok merak ettim. Vang Vieng ile Luang Prabang arası yaklaşık 185 km. Ama bu yolu biz altı saate yakın bir sürede tamamlayabildik. Kent merkezine üç kilometre uzaklıktaki otogara vardığımızda ise tuktukçular pusuya yatmış timsah gibi bizi bekliyordu. 185 kilometrelik kentlerarası yol için 90000 LAK ödedik ama bu sefiller 3 kilometrelik yol için kişi başı 20000 LAK istiyorlar. Üstelik araçlarına yaklaşık on yolcuyu tıkış tepiş yerleştirip öyle hareket ediyorlar. Yani tek seferde 200000 LAK. Vurgunun böylesi sizin anlayacağınız. Hepsi de buraya gelen yabancıları yolunacak kaz gibi görüyor. Kesinlikle tok gözlü değiller. Hatta gereğinden fazla aç gözlüler. Biz de yürümeye karar veriyoruz. O sırada bir değnekçi yolumuzu kesip önce kişi başı 15000 LAK, biz kabul etmeyince 10000 LAK’a iniyor ama “diğer turistlere söylemeyin” diye de bizi uyarıyor. Sonunda hostelimize geldik.
Unesco tarafından koruma altına alınan ve Laos’un “Kültürel Başkenti” olarak tanımlanan Luang Prabang’daki ilk günümüzde kendimizi sokağa atıyoruz. Önce kentin ana caddesi üzerinde kurulan gece pazarını dolaşıyor, sonra da seyyar yemek tezgahlarından birinde karnımızı doyuruyoruz. Esnafın aç gözlülüğü gece pazarında da kendini gösteriyor. Neyin fiyatını sorduysak, gezdiğimiz diğer ülkelerdeki fiyatların misliyle fazlasını istiyorlar. Kuzeyde fiyatlar el yakmaya devam ediyor.
Luang Prabang yürüyerek, bisiklet veya motosikletle kolayca gezilebilecek bir kent. Ancak bisiklet kiralama fiyatları gerçekten Vang Vieng’deki fiyatların iki katıydı. Bu yüzden kenti yürüyerek gezmeye karar verdik ve kente geldiğimizin ikinci günü başladık yürümeye. Akşama kadar 11 tane tapınak gezmişiz. Zaten tapınakların hepsi de neredeyse birbirinin kopyası gibi; benzer mimari tarzda inşa edilmiş, aynı heykel ve figürlerin farklı versiyonlarıyla bezenmiş hoş mekanlar. Üstelik birbirlerine de yakın konumda ve yürüme mesafesindeler. Ama girişleri ille de paralı tabi ki.
Kent cadde ve sokakları Fransız sömürge döneminden kalma iki katlı ve çok iyi korunmuş evlerle dolu. Bu evlerin çoğu şimdilerde konaklama yeri, restaurant, kafeterya, bakery, mağaza ve dükkan olarak kullanılıyor. Luang Prabang’ın sömürge dönemlerine ait binaların bulunduğu bu cadde ve sokakları dolaşırken, kendimizi küçük bir Fransız kasabasında hissettik.
Bir de Mekong Nehri kıyısına inip bir süre nehrin manzarasını izledik. İsterseniz buradaki küçük dolmuş teknelerle ya da özel tekne kiralayarak nehrin karşısına geçebiliyorsunuz. Karşıda da bisiklet veya motosiklet kiralayıp çevreyi keşfedebilirsiniz. Öte yandan Mekong Nehri’ne karışan bir küçük nehir var burada. Bu nehrin üzerinde bambu bir köprü var. Karşıya geçmek 5000 LAK. Bu para, yağış mevsiminde zarar gören köprünün onarımı ve yoksul ailelerin gereksinimleri için kullanılıyormuş. Ayrıca kentin ortasında bir tepe var. Bu tepeye çıkmak için 300 den fazla basamak tırmanıyor ve üzerine de 20000 LAK veriyorsunuz. Özelliği şu; akşam vakti gittiğinizde gün batımını, kenti ve Mekong Nehri’ni kuşbakışı izleyebiliyorsunuz. Ama aslında izleyemiyorsunuz. Çünkü burası o saatlerde yoğun bir Koreli işgali altında. Kalabalık, gürültü, kargaşa ne ararsanız var. Sorarım size; böyle bir ortamda ağız tadıyla gün batımını izleyip, anın romantizmini yaşayabilir misiniz. Tabi ki hayır.
Eğer akşam olup ta karnınız acıkırsa, her gece kurulan gece pazarının yan sokaklarından birindeki seyyar yemek tezgahlarından uygun fiyata karnınızı doyurabilirsiniz. Hijyen zayıf ama çeşit çok. Yiyip yememek yine de size kalmış.
Bir de burada sabah saat 05:30 da keşişlerin (monk) halktan sadaka topladıkları TAK BAT töreni diye bir şey var. Hava henüz aydınlanmamış olmasına karşın, kentin ana caddesi ve ara sokaklarının kaldırımlarına yan yana oturmuş onlarca kişi, önlerindeki haşlanmış pirinç ve meyve sepetleriyle keşişleri bekliyor. Biz de bir sabah erkenden kalkıp bir hevenk muz satın aldık ve bir yere ilişerek beklemeye başladık. Saat altıya doğru alacakaranlıkta turuncu kıyafetleriyle tek sıra halinde yürüyen monklar, kentin cadde ve sokaklarındaki rotalarında ilerlemeye başladılar. Kaldırımlara dizilmiş halk, monklar önlerine geldiğinde her bir monkun uzattığı kabın ve sepetin içine bazen bir tane muz, bazen de bir kaşık büyüklüğünde haşlanmış pirinç koydu. Biz de muz heveğimizden kopardığımız tane muzları aynı şekilde monklara sunduk. Bu arada monklara dokunmanın, yüksek sesle konuşmanın ve flaş kullanarak fotoğraf çekmenin hoş karşılanmadığını öğrendik. Muzlarımız bitince monkların peşine takılıp onlarla Wat Thatluang Rasamahavihane tapınağına kadar gittik. TAK BAT töreninden sonra, Kuang Si ya da Tad Sae şelalelerinden birine gitmeyi planlıyorduk ama grip olmam ve havanın da soğuması nedeniyle planımızı dinlenmek ve ilaç almak üzere değiştirdik.
Aslında Luang Prabang’ı gezdikten sonra güneye inip Pakse Kenti üzerinden Kamboçya’ya giriş yapmak istiyorduk. Ama yol koşulları, ulaşımın pahalılığı ve özellikle hastalığım bizi yeniden Tayland’a yöneltti. Bu yüzden Luang Prabang’dan Viantiane’ye dönüp, orada bir gece kaldıktan sonra Tayland’a geçerek oradan da Kamboçya’ya giriş yapmak istiyoruz.
Luang Prabang’daki dördüncü gecemizin ertesi günü. Çok kötü grip olmuşum. Ciğerlerim balgam dolu. Ateşim var ve her yerim ağrıyor. Bugün saat 18:30 otobüsüyle Vientiane’ye dönüyoruz. Oradan da Tayland’a geçeceğiz. Bu ülkeden bir an önce çıkmak istiyoruz. Saat 17:45 gibi bizi otogara götürecek minibüs geldi. Bindik. Otogara geldiğimizde acenteden aldığımız biletleri gişeye gösterdik; bize yeni bir bilet kestiler. Ederi 110000 LAK. Oysa acente bizden 145000 LAK almıştı. 170000 LAK’a olan bilet de vardı. Biz ucuzunu almıştık. Aç gözlülüğün bu kadarını hiç görmedim; bir bilete üçte bir oranında komisyon koymuşlar. Viantiane ile Khon Kaen arası biletin de acentede 100000 LAK olmasına karşın, otogardaki gişelerden 50000 LAK’a alınabildiğini daha sonra kendi gözlerimizle gördük. Yani acente % 100 oranında bir komisyonla bilet satıyor. Bu tür olayların sınırı yok Laos’ta. Neyse otobüsümüz geldi. Yerimize geçtik. Sekiz saat sürmesi gereken yolu tam dokuz saatte tamamladık. Otobüste klima nedeniyle bir hayli üşüdüm. Viantiane’ye vardığımızda saat sabaha karşı 03:30 du. Türkiyedeki herhangi bir Anadolu kasabası otogarından daha kötü olan Laos’un başkenti Viantiane’nin otogarında kapalı bir bekleme salonu yok ve hava da zehir gibi soğuk. Atmaca gibi bekleyen bir tuktukçu altı kilometre uzaklıktaki şehir merkezi için kişi başı 20000 LAK istiyor. Bizden başka dört batılı ve ona yakın yerel daha var. Bir iki kilometre olsa yürüyeceğiz ama altı kilometreyi bu soğukta ve hasta halde yürüyemem. Bekleyecek yer de yok. Çaresiz normal fiyatı 5000 LAK olan mesafe için kişi başı 20000 LAK bayıldık. Laos’a geldiğime bir kez daha pişman oldum. Bu adamların soygunculukta, insana ve emeğe saygısızlıkta gerçekten sınırları yok.
Kalacağımız yere gelip yerleştik. Ertesi gün öğleye kadar dinlendik. Dünden daha iyiyim. Öğleden sonra dışarıya çıktık. Yemek yedik. Sonra da otogara gidip Khon Kaen’e bilet baktık. Acentenin 100000 LAK istediği bilet inanın burada 50000 LAK’a satılıyor. Burası böyle bir ülke işte. Ne düzen var, ne denetim, ne tarife. Biletler otobüsün gideceği gün satışa çıktığı için alamadık ama sabah saat 08:15 otobüsüyle kendimizi bir an önce bu ülkenin sınırları dışına atmaya karar verdik. Ertesi sabah erken kalktık. Kahvaltıdan sonra bir kilometre uzaklıktaki otogara gitmek için hostelden çıktık. Hostelin yakınındaki tuktukçular nereye gideceğimizi sordular. “Otogara” dedik. Bir kilometrelik yol için inanın 40000 LAK istediler; yani beş dolar. Sinirimizden gülüp geçtik ve yolumuza devam ettik. Otogara geldiğimizde biletimizi alıp otobüsümüze bindik. Yaklaşık beş buçuk saat sonra Khon Khan’e vardık. Sınır geçişlerinde hiçbir sorun yaşamadık. Üstelik Tayland gümrük görevlisi karadan girişteki vize süresi 15 gün olmasına karşın, nedense bize 30 günlük vize verdi. Artık Tayland topraklarındayız.
Luang Prabang’taki gezilecek yerleri ise şöyle sıralayabilirim:
- Mounth Phou Si: Kentin merkezindeki bir seyir tepesi. Üç yüzden fazla basamaktan oluşan bir merdivenle çıkılıyor. Tepeden kenti, Mekong Nehri’ni ve güneşin batışını izlemek mümkün. Çıkışın ücretli olduğu tepeye akşam saatlerinde yoğun bir Koreli hücumu başlıyor. Bu saatten sonra da işin tadı kaçıyor ve büyüsü bozuluyor.
- Wat Xieng Thong: Luang Prabang’daki seçkin örneklerden bir tanesi olan tapınak, mozaiklerle bezenmiş iç mekanı, girift oyma duvarları ve Lao tarzı sıra dışı çatısıyla ünlü, tarihsel öneme sahip bir Budist tapınağıdır.
- Royal Palace: Kral Sisavang Vong ve ailesi için 1904 yılında Fransız sömürge döneminde inşa edilmiştir.
- Wat Mai Suwannaphumaham: Kentin en büyük ve en güzel tapınaklarından biridir. Gece pazarının önünde ve Kraliyet Sarayı’nın yanında konumlanmıştır. Kral Anourout tarafından yaptırılan tapınak, çok zengin bir dekorasyona sahiptir. Ön verandası; Ramayana ve Jataka masallarından sahneleri tasvir eden geniş yaldızlı alçak kabartmaları ile göz kamaştırır.
- Wat Sensoukaram: Dış cephe süsleme ve renkleri olağanüstü güzellikte olan tapınak, Mekong Nehri’nden toplanan 100000 adet kaya kullanılarak 1718 yılında inşa edilmiştir. Bu nedenle “Yüzbin Hazine Tapınağı” olarak da anılır. 1957 yılında bir restorasyon görmüştür.
- Tat Sae Waterfalls: Kentin dışında bulunan ve Nam Khan Nehri’nin kollarından birinde yer alan şelaleye motosiklet, tuktuk, taksi kiralayarak ya da düzenlenen turlara katılarak ulaşabilirsiniz. Piknik ve serinlemek isteyenler için uygun bir ziyaret yeridir.
- Tad Thong Waterfall: Şelale kentin altı kilometre dışındadır. Doğa tutkunları, serinlemek ve piknik yapmak isteyenler için ideal bir ziyaret alanıdır.
- Wat Aham: “Çiçek Açan Kalbin Manastırı” olarak da tanınan bu Budist tapınağının, taş heykeller ve renkli duvarlarla süslü bir ibadet salonu vardır. 1818 yılında 1527 yılından kalma eski bir tapınak üzerine inşa edilmiştir.
- Wat Chom Si: Kentin merkezinde, Phou Si Seyir Tepesi’nin zirvesinde yer alan tapınak, 20 metre yüksekliğinde altın renkli bir stupaya sahiptir.
- Wat Visounnarath: 1512 yılında inşa edilen tapınak, kentin en eski tapınağıdır. Antik Buda imajlarının önemli bir koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Tamamı ahşaptan yapılan tapınak, düşman saldırıları sonucunda yakılmış olup, 1890 yılında yeniden inşa edilmiştir.
- Haw Pha Bang: Tapınağın inşaatına 1963 de başlanmış ve 2006 yılında tamamlanmıştır. Geleneksel Laos tarzında inşa edilen tapınak; geniş cam ve altın süslemeli çok süslü yapı olup, çok seviyeli yükseltilmiş bir platform üzerine yerleştirilmiş ve Kraliyet Sarayı kompleksi içerisinde konumlandırılmıştır.
- Wat Manorom: Kentteki önemli Budist tapınaklarından biridir. İnşası hakkında birkaç teori vardır; 1372 ya da 1375’te yapılmış olabilir. Fakat inşasının aynı zamanda 1492 yılına kadar uzandığı da tahmin edilmektedir. İçinde barındırdığı yüksekliği 6 metre olan Büyük Bronz Buddha heykeli 1370’lerden kalmadır.
Yukarıdakiler dışında Luang Prabang’da sırasıyla; The Living Land Farm, Wat Sop Sop Sickharam, Wat Pa huak, Wat Choumkhong, Wat Nong Sikhounmuang, Wat HosianVoravihane, Wat Siphoutthabath, Wat Mahathat, Royal Carriage House, Wat Tat Luang, Henri Mouhot Grave ve All Lao Elephant Camp ziyaret edilmesi önerilen yerler arasından yer almaktadır.
AKLINIZDA BULUNSUN
- Diğer doğu Asya ve Uzakdoğu ülkelerinde olduğu gibi Laos’da da insanların, özellikle çocukların başlarına dokunulması ve insanlara doğru ayağınızın tabanını çevirerek oturmak ve uzanmak hoş karşılanmıyor.
- Yorulmak ve üzülmek istemiyorsanız vizenizi mutlaka Tayland’ın Khon Kaen kentinden alın. (Anlık bilgidir. Koşullar değişebilir. Gitmeden yine de araştırın.)
- Bazı gezginlerin bloglarında Laos’la ilgili “tahtakurusu uyarısı” yazıları okumuş olsak da biz böyle bir sorun yaşamadık.
- ATM’lerden para çekmeyin. Kur farkı ve komisyon toplamı çekilen paranın % 10-12’lerini buluyor. Mümkünse nakit parayla gidin.
- Her yerde ve her koşulda pazarlık yapın. Bilin ki; özellikle kent içi ulaşımda size söylenen rakam, gerçek rakamın en az beş katıdır.
- Daha önce Tayland’a gittiyseniz; aynı rakamı ödemenize karşın Laos’daki otel ve hostellerde aynı kaliteyi beklemeyin.
- Kesinlikle gece yolculuğu yapıp, gece yarısı veya sabaha karşı herhangi bir Laos kenti otogarına inmeyin. Ya mahsur kalırsınız ya da tuktukçular derinizi yüzerler.
- Mideniz hassassa, herhangi bir otobüs yolculuğuna çıkmadan önce bulantı giderici ilacınızı yanınıza almayı unutmayın.
- Mümkünse acentelerden bilet ve hizmet satın almayın. Gerçek fiyatın üzerine % 100’e varan komisyon ekliyorlar. Biletinizi gidip otogardan kendiniz alın.
LAOSTA NEREYE NE HARCADIK
Laos’da toplam 16 gün kaldık. Harcama kalemlerimiz ve tutarları şu şekildeydi:
Vize bedeli : 100,00 $
Konaklama bedeli (15 gece) : 174,87 $
Yemek bedeli : 182,10 $
Ülkeler arası ulaşım bedeli : 24,15 $
Kentlerarası ulaşım bedeli : 83,57 $
Kent içi ulaşım bedeli : 26,26 $
Aktivite/kültürel etkinlik : 10,97 $
İletişim/Kontör yükleme : 15,52 $
Ekipman/giysi : 2,39$
Kişisel bakım/giysi yıkama : 3,42 $
TOPLAM HARCAMA : 623,25$
- asia
- ASYATUR
- BUDİZM
- ÇOKGEZENLERKLÜBÜ
- LAOS
- leyleğihavadagörmek
- LUANG PARABANG
- sirtçantaligezgin
- VANGVİENG
- VİANTİANE
Gezdiğiniz yerleri en ince ayrıntısına kadar yazarak anlatmışsınız. Bir gezi bukadar güzel anlatılır. Tayland’a gitmeyi düşünüyorum . Güzel deneyimlerinizden faydalanmak için takipteyim
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Başkalarına da deneyimlerimizle yararlı olabildiğimizi gördükçe, bu gezi daha da anlam kazanıyor. Umarım Tayland’a gider ve çok keyifli günler geçirirsiniz. Hoşçakalın.