CHİANG MAİ
Kuzey Tayland’ın en büyük kenti ve kendi adını taşıyan eyaletin de başkentidir. Yılda yaklaşık beş milyon turisti ağırlayan Chiang Mai; güleryüzlü, konuksever, genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Tropik bir iklim kuşağında olsa da, Tayland’ın diğer yerlerine kıyasla burada sıcaklık ve nem oranı oldukça düşüktür. Bangkok’tan Chiang Mai’ye otobüs, tren veya uçakla ulaşmak mümkün. Biz de hem bu güzel kentte birkaç gün geçirmek, hem de oradan Khon Kaen’e geçip Laos vizesi almak amacıyla yola çıktık. Uçak pahalı olduğu için de otobüsle gitmeye karar verdik. Kaldığımız hostelden Chiang Mai otobüslerinin kalktığı Bangkok Kuzey Otobüs Terminali’ne gitmek için ise, şehir içinde iki otobüs değiştirdik. Ama trafik bir rezaletti. Yaklaşık 13 kilometrelik yolu üç saat onbeş dakikada tamamlayıp otogara vardığımızda, 09:30 otobüsü perondan çıkmak üzereydi. Kişi başı 488 THB olan biletlerimizi alıp otobüse bindiğimizde ise terden sırılsıklam olmuş ve iki tişört değiştirmiştim bile. Otobüs iki katlı ve eski ama çok rahat. Koltuklar ve aralıkları geniş, üstelik tuvaleti bile var. Biz üst kattayız. Su ve gofret ikramı bile var. Yolculuğumuz çok keyifli geçiyor. Yanımızda getirdiğimiz atıştırmalıklar yol boyunca kurtarıcımız oldu. Ayrıca mola yerlerinde de mango ve burger yedik. Arada bir de yağmur yağınca çok mutlu olduk.
Bangkok/Chiang Mai arasındaki 672 kilometrelik mesafeyi 11 saatte tamamlayıp Chiang Mai’nin küçük otogarına vardığımızda saat 20:30 olmuş ve karanlık çoktan basmıştı. Yer ayırttığımız hostele gitmek için birkaç tuktukçuyla görüştüm ama hepsi de inanılmaz fiyatlar çektiler. Bu nedenle onları bırakıp, arka kasasında yolcu taşıyan kamyonetten bozma kırmızı renkli, songthaew adı verilen pikaplara yöneldik. Pikapların üzerinde kişi başı 30 THB yazmasına karşın otogar içindekiler iki kişi için 200 THB den kapı açıp 80 THB ye kadar düştüler. Sonunda otogar dışındaki bir pikapla iki kişi 60 THB ye anlaşıp, hostelimizin kapısına kadar geldik.
Chiang Mai’de kent içi ulaşım; taksi, tuktuk, üstü kapatılıp kasasına oturulacak sıralar yapılmış çeşitli renkteki kamyonet taksiler (songthaew) ve daha çok yerellerin tercih ettiği halk otobüsleriyle sağlanıyor. Songthaew denilen kamyonetlerin kırmızı renkli olanları taşımacılıkta oldukça aktif. Toplu taşımayı kullanmak istemeyenler için ise; günlüğü 50 THB ye bisiklet, 200 THB ye motosiklet ve 800-1200 THB ye de araba kiralayabilmek mümkün.
Chiang Mai; tarihi dokusu, tapınakları, eski kentin etrafını kuşatan sur kalıntıları ve su kanalı, akşamları kurulan gece pazarları, barları, sokak lezzetleri, tropik meyveleri, katılmak isteyenler için çeşitli aktivite ve turları, sokak şarkıcıları, masaj salonları, güler yüzlü ve konuksever insanlarıyla davetkar ve baştan çıkarıcı masalsı bir kent. Eğer mutlu olmak ve huzur bulmak istiyorsanız, kendinizi bu güzel kentin kollarına ve sokaklarında akıp giden hayata bırakmanız yeterli. Sizin ayrıca başka bir şey yapmanıza ve özel bir çaba harcamanıza hiç gerek yok. İnanın Chiang Mai sizi mutlu ve huzurlu kılmak için elinden geleniyapacaktır. Ona güvenin.
Ping Nehri kıyısında kurulan Chiang Mai, aynı zamanda Tayland’ın kültürel başkenti olarak anılıyor. Çünkü 131 000 kişilik bir nüfusa sahip bu küçük kentin sınırları içerisinde 300 den fazla Budist tapınağı, bir Hindu tapınağı, 16 cami, 20 kilise ve 2 tane de Sih tapınağı bulunmakta. Bu nedenle, neredeyse her sokakta, caddede ve bulvarda otuz kırk metre arayla bir tapınağa rastlamak mümkün. Gezmekle bitecek gibi de değiller. Üstelik hepsi mimarileri, renkleri, desenleri, iç ve dış mekanlarındaki işleme, heykel ve figürleriyle görülmeye değer nitelikte eserler. Bunların en önemlilerini şöyle sıralayabilirim;
- Wat Phra Doi Suthep: 1383 yılında inşa edilen tapınak, kentin kuzeybatısında bir tepe olan Doi Suthep’de konumlanmış durumda.
- Wat Chiang Man: Yüzyıldan kalmış olan bu eser Chiang Mai’nin en eski tapınağı olma özelliğine sahip.
- Wat Phra Singh: Old City surları içindeki bu tapınak, 1345 yıllarından kalma.
- Wat Chedi Luang: 1401 yılında yapılan bu tapınak,16. yüzyılda meydana gelen depremde zarar görmesine karşın, sonraki yıllarda restorasyonu yapılmış.
- Wat Ku Tao: yüzyıldan kalma bir tapınak.
- Wat Chet Yot:Kentin eteklerindeki bu tapınak 1455 yılında inşa edilmiş.
- Wiang Kum Kam: Bu kompleks Chiang Mai’nin güneyindedir ve içerisinde birçok tapınak birimini barındırır.
- Wat Umong: Chiang Mai Üniversitesi yakınlarında kurulmuş olup, kentin batı bölgesinde konumlanmıştır.
- Wat RamPoeng (Tapotaram): Wat Umong yakınlarındaki bu tapınak, aynı zamanda bir meditasyon merkezidir. Tapınakta konaklayan konuklar burada günde en az 10 saat meditasyon yaparlar. Burada konaklama ve yemek için bir bedel ödemeksizin 10 günden bir aya kadar kalabilirsiniz. Ancak, sizden bir miktar bağışta bulunmanız beklenebilir.
- Wat Suan Dok: Old City’nin batısında, 14. yüzyıldan kalma bir tapınaktır. Bu tapınak ayrıca, rahiplerin çalışmalarını sürdürdüğü Budist Üniversitesi’nin bulunduğu yerdir.
- Wat Srisuphan: Gümüş Tapınak ya da Silver Temple. Mutlaka görülmesi gereken sıra dışı bir kompleks.
Bunlar sayabildiklerimin bir kısmı. Emin olun kolunuzu sallasanız herhangi bir tapınağın herhangi bir yerine çarpabilirsiniz burada. Gerek tapınaklar, gerek ise gezilecek diğer yerlerin adreslerine, akıllı telefonunuza indireceğiniz maps.me uygulamasıyla çevrim dışı olsanız bile ulaşabilirsiniz. Biz yürüyerek bir günde, birinden ötekine geçip ancak sekiz tapınak gezebildik ve o gün akşamı ettik. Bu yüzden, gezmeyi sonlandırıp rotamızı Kalare Gece Pazarı’na çevirdik. Pazarın yemek bölümünde Maraşlı bir vatandaşın işlettiği “Little İstanbul” adında bir dönercide tavuk döner dürüm, patates kızartması ve içecekten oluşan menüyü mideye indirdik. Fiyat menü başı 129 THB. Hemşeri indirimi olmadığı gibi, dürümü de ahım şahım bir şey değildi. Nepal’deki “Merhaba Restaurant” deneyiminden sonra burası da ikinci bir hayal kırıklığı oldu bizim için. Aldığımız ders ise; “yurtdışında memleket yemeği diye yediğin yemeklerle ilgili olarak beklentini asla yüksek tutma. Hatta hiç deneme.”
Chiang Mai Bangkok’a kıyasla her konuda daha ucuz bir kent. Katılmak istediğiniz taktirde aktivite ve tur bedelleri dışında konaklama ve yemek konusunda pek fazla harcamanız olmayacaktır. Konaklama karışık yatakhaneli hostellerde kişi başı 3-5 dolardan, iki kişilik odalar 15-20 dolardan başlıyor. Hostellerin çoğunda içme suyu, çay/kahve, ekmek, reçel, tereyağ ve bazılarında da ücretsiz meyve servisi var. Biz kaldığımız 13 gün boyunca, yer olmadığı için iki hostel değiştirdik. Bunlardan bir tanesinde temizlik ve düzen, diğerindeyse sıcak bir aile havası ve ortamı öne çıkan özelliklerdi. Bu nedenle, otelde kalıyor bile olsanız, hostel havasını koklamak ve o ortama tanıklık etmek için, bir geceliğine de olsa hostelde konaklamanızı öneririm. Ulaşımı ise çok dert etmeyin. Kentin caddeve sokaklarını yürüyerek, bisikletle ya da motosikletle dolaşabilirsiniz. Biz hep yürüyerek gezdik. Çok ta iyi oldu. Gezdiğimiz cadde, sokak ve mahallelerle ilgili farkındalığımız gelişti. Yeme içme konusu ise işin en keyifli yanı. Bu konudaki sınırlarınızı kaldırıp yeni lezzetlerin tadına bakmanızda fayda var. Tai Mutfağı bir harika. Hele birkaç dolarla öğün geçirmek daha da harika. “Ben birkaç dolarlık yiyecekle nasıl doyarım” diyen midesi küçük gözü büyük biriyseniz, o zaman üç beş dolar gibi komik bir parayla kendinize mütevazı bir sofra kurabilirsiniz. Ayrıca Chiang Mai’de bir mekan var ki; burası öyle böyle bir yer değil. Domuz, tavuk ve dana etleri; pirzolasından bifteğine, bagetinden baconuna kadar yaklaşık on ayrı şekilde işlenmiş şekilde tezgahtaki tabaklarda duruyor. Aynı etlerin haşlanarak, kızartılarak, tandır yapılarak ya da başka tekniklerle pişirilerek tabaklara konulmuş halde olanları da başka bir tezgahta duruyor. Bunun yanı sıra bambu sepetler içinde buharda pişirilen mantı ve yemekler, suşiler, balıktan karidese ve kalamardan salyangoza kadar aklınıza gelebilecek her türlü çiğ deniz ürünü yine tabaklarda sunuluyor. Öte yandan bir başka tezgahta da salatalar, tropik meyveler, çiğ sebzeler, tatlılar, haşlanmış ve çorba yapmaya hazır Çin erişteleri ile en az altı çeşit sos ve dört çeşit dondurma bulunuyor. Mekana girip bir masaya oturuyorsunuz. Masanıza derhal bir barbekü ve iç yağı ile metal bir tencere içinde baharatlı sıcak su geliyor. Tencerenin altında da bir ocak sürekli yanıyor ve suyu kaynatıyor. Bu suyun içine istediğiniz et, ot, sebze, Çin eriştesi, deniz ürünü, sos ne isterseniz onu atıp kendi damak zevkinize göre kendi çorbanızı yapıp içiyorsunuz. Barbeküde ise tezgahtan aldığınız eti ya da deniz ürününü pişirip afiyetle yiyorsunuz. Burada hiçbir şeyde sınır yok. İstediğiniz üründen istediğiniz kadar alıp pişirerek tüketebiliyor, üzerine tatlınızı, meyvenizi ya da dondurmanızı yine dilediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. Yani dükkan sizin; kapanıncaya kadar ne yer içerseniz kimse size dur demiyor. Bütün bunlar içinse kişi başı sadece 199 THB ödüyorsunuz. İçecekler bu fiyata dahil değil. Ama onlar da çok ucuz. Bir büyük şişe bira 80 THB, bir kola 20 THB. Yani iki kişi bira dahil yaklaşık 15 Dolara böyle bir mekanda bıkıncaya kadar yiyebilirsiniz.
Ayrıca, Chiang Mai’ye gelip de sakın Tai Masajı yaptırmadan dönmeyin. Burada masaj fiyatları 200 THB den başlayıp, yerine göre 600 THB ye kadar çıkabiliyor. Aralarındaki fark ne derseniz. Bana göre sadece sunum. Yerel kıyafetler giyinmiş hoş görünümlü genç kızların sizi kapıda karşıladığı mekanlara giderseniz üst sınırdan, aynı hizmeti veren sokak aralarındaki yerlere giderseniz daha ucuza masaj yaptırabilirsiniz. Ama, bizim gibi Old City 4. Caddedeki Wat Srikoed’in bahçesindeki salaş salona giderseniz; yeni yetmelerin değil, işini bilen orta yaşlı kadınların yaptığı bir saatlik Tai Masajı için sadece 120 THB öder ve salondan mutlu bir şekilde ayrılırsınız.
Müzik dinlemek ve canlı performans izlemek isteyenler için onlarca yer arasında benim hoşuma giden ve önerebileceğim tek yer ise “Caz Co-Op North Gate” adlı yer. Salaş bir yer olan bu mekanda iki gurup sahne alıyor. Özellikle ikincisi çok iyi. Giriş ücreti yok. Sadece içtiğinizin parasını ödüyorsunuz. Küçük bira 70 THB. Ama çok kalabalık oluyor. Anusarn Market isimli üstü kapalı gece pazarındaysa akşam saat 21:30 da transseksüellerin kabare showu var. Meraklılar için translarla fotoğraf çektirmek 100, kabareye giriş 350 THB. Perşembe günleriyse, Sangdee Galerisi’nde, “açık mikrofon” gecesi var. 350-400 THB karşılığında Tayland Boksu izlemek ya da yemek kurslarına katılmak ta isteğe bağlı seçenekler arasında. Tüm bu eğlence, ziyaret ve aktivitelerin dışında, eğer zamanınız kalırsa, sürücülü veya sürücüsüz araba kiralayarak, Chiang Mai çevresindeki Doi Pui Köyü, Chiang Dao Mağarası, Yapışkan Şelale, Bhubing Sarayı, Huay Tung Tao Gölü ve Mae Ngat Barajı’nı ziyaret edebilir, alışveriş merakınızı ise otogara yakın mesafede konumlanmış “Festival Central” adlı AVM de giderebilirsiniz.
CHİANG RAİ TURU
Tur ya da herhangi bir aktiviteye katılmak isterseniz Chiang Mai’de seçenek çok. Kentte sayısız tur şirketi hizmet verdiği gibi, otel ve hosteller de bu konuda yardımcı oluyorlar. Biz kişi başı 950 THB ye bir tam günlük “Special Chiang Rai” olarak adlandırılan (Chiang Rai; Chiang Mai’nin kuzeyinde, Myanmar sınırına yakın bir kent) turu satın aldık. Pazarlık ederseniz belki bizden daha ucuza da satın alabilirsiniz; kim bilir. Tura gideceğimiz gün, tur şirketinin minibüsü sabah saat 07:00 de bizi hostelimizden aldı. Sonra tura katılacak olan turistleri toplamaya başladı. Toplama işi bittiğinde minibüste iki Türk, dört Rus, bir Amerikalı, beş Çinli, bir Taylandlı rehber ve sürücü olmak üzere 14 kişiydik. Tur boyunca bir gün içinde ziyaret ettiğimiz yerler sırasıyla:
Mae Kachan Hot Spring: Hiçbir özelliği olmayan bildiğiniz kaplıca. Sabahın erken saatleri olmasına karşın kaplıca ve çevresi Çinliler tarafından adeta işgal edilmişti. Ayaklarını sıcak suya sokanlar, fotoğraf çekenler, minik sepetler içinde satılan yumurtaları sıcak kaplıca suyunda haşlayanlar, etraftaki dükkanlardan alışveriş yapanlar, tuvalete girenler; kargaşa, kalabalık, insan kirliliği. O kadar kalabalık ve insanlar birbirlerine o kadar saygısız ki; fotoğraf çekerken ya da çekilirken kimin karesine kimin girdiği belli değil. Bu kadar yani. Neticede altı üstü bir kaplıca. Bizim Pamukkale’miz gibi bir yer olsa “haklılar” diyeceğim. Ama Pamukkale’nin “P” si seviyesinde bir yer bile değil. Yerden iki metre yukarıya fışkırıp küçük kanallardan akan ve küçük havuzlarda toplanan sıcak su hepsi bu aslında ama, nedense Çinliler alt alta üst üste hiçbir kural tanımadan olaya dahil oluyorlar. Üstelik hepsi de yaşını başını almış insanlar. Allah akıl fikir versin.
Wat Rong Khun (White Temple): Girişi Taylandlılara bedava, yabancılara 50 THB. Aslında burası uzun yıllar boyunca bakımsızlıktan her yanı dökülen eski bir tapınakmış. Ama 1997 yılında Chalermchai Kositpipat isimli yerel bir sanatçı buraya el atarak bir proje başlatmış. Bu proje için bugüne kadar da kendi cebinden 40.000.000 THB harcamış. Harabe halinde teslim aldığı bu Budist tapınak kompleksindeki ana tapınağı, beyaz renkli seramik, cam ve ayna parçacıklarıyla bezeyip, tapınağa adeta beyaz bir gelinlik girdirmiş. Bunu yaparken de Budist figürler ile Matrix, Terminatör, İron Man ve Allien gibi öykü/film karakterlerinden esinlenerek değişik bir çalışma ortaya çıkarmış. Dahası, bu kompleksi bir sanat galerisi haline getirmiş. Kompleks içerisinde ana tapınakla birlikte; satış yapılan bir resim galerisi, müze, her tarafı altın sarısı renge boyanmış Golden Tuvalet, krematoryum, rahiplerin barınma ve ibadet alanları, kafeterya, hediyelik eşya satış mekanları ve daha birkaç eklenti yapı var. Bahçedeki diğer alanlarda yeni inşaatlar devam ediyor. Kompleksin tamamen tamamlanması 2070 yılında gerçekleşecekmiş. Bu yerel sanatçı bütün bunları kendi olanakları, sağladığı uluslararası fonlar ve bağışlarla gerçekleştiriyormuş. Ama 10000 THB üzerindeki bağışları kabul etmiyor, bağışçıların isimlerinin hiçbir şekilde açıklanmasını istemiyor ve bağışları bu koşulla kabul ediyormuş. 2014 yılındaki depremde zarar görüp tamiratı tamamlanan tapınak kompleksinin, hakkında yazılanlarda belirtildiği gibi olağanüstü bir yer olduğunu söyleyemesem de, sıra dışı bir çalışma olduğunu itiraf etmeliyim. Bu arada tapınak içerisine ayakkabıyla, şortla ve omuzları açıkta bırakan giysilerle girmek ve içeride fotoğraf çekmek yasak. Tabi burasının da Çinli istilası altında olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Long Neck Hilltribe Village: Yani; Tayland Hükümeti tarafından turistlerin ziyareti için hazırlanmış “Uzun Boyunlu Kadınların Köyü.” Bu kadınların kabilelerinin yaşadıkları gerçek kamplara ise giriş yasak. Bu gerçek kamplarda, yıllar önce Myanmar’dan kaçarak Tayland’a sığınmış kabile bireyleri yaşıyor. Bu insanların ne eğitimleri, ne meslekleri, ne sağlık güvenceleri ne de kimlikleri yok. Tayland Hükümeti yıllardır onları bu hizmetlerden mahrum bırakıyor, kimliklerini tanımıyor, bu insanları görmezden geliyor. Onların bir kısmı da, yerleştirildikleri bu yapay kampları ziyaret eden turist ve gezginlerin bağış, yardım ve kendilerinin üretip sattıkları hediyelik eşyalardan gelen gelirle geçiniyorlar. Bu kamptaki kadınlar boyunlarına altın renginde, pirinç madeninden yapılma halkalar takmalarıyla ünlü. Zaten, kampların turistler için ziyaret edilmesinin asıl amacı da, boynu uzun bu kadınları görüp fotoğraflamak. Henüz beş yaşlarındayken takmaya başladıkları bu halkalara belli aralıklarla yenileri ekleniyor. Zamanla sayısı artarak iyice ağırlaşan halkalar, köprücük ve göğüs kemiğine baskı yaparak onları aşağıya itiyor. Böylelikle boyun uzamış gibi görünüyor. Bu halkalar rivayete göre çeşitli nedenlerle takılıyor. Bunlar arasında; kaplan saldırılarından korunmak, kendi erkeklerine güzel ve çekici görünmek, kültürlerinde kutsal sayılan ejderha görüntüsüne sahip olmak, görenek ve gelenekleri yaşatmak, bir zamanlar köle tacirlerine ve düşman askerlerine çirkin görünmek gibi nedenler öne çıkıyor. Sazdan kulübelerden oluşan köydeki her yaştan kadınlar ve kız çocukları tezgahlarda kendi yaptıkları ürünleri satıyorlar. Bakışlarındaki hüznü fark etmemeniz için kör olmanız gereken bu kadınların yaşadığı köye giriş bedeli 300 THB.
Mae Sai Border/The Most Northern İn Thailand: Tayland’ın en kuzey ucu ve Myanmar sınırı. Burası inanılmaz bir yer. Tayland ve Myanmar arasından akan bir nehir ve üzerinde bir köprü var. Köprünün bir yanı Tayland, diğer yanı ise Myanmar sınır kapısı. Ortama inanılmaz bir kalabalık ve kargaşa hakim. Sınırın her iki yanından geçiş yapanlar, turistler, gezginler, seyyar satıcılar, tur otobüs ve minibüsleri, tuktuklar, mototaksiler, dilenciler, taksiler, sokak aralarından ana caddeye taşan kalabalık her şey ve herkes burada. Yirmi dakika kadar oyalanıp fotoğraf çektikten ve birer kahve içtikten sonra buradan ayrılıyoruz.
Golden Triangle (Altın Üçgen): Burası; Mekong nehri ve kollarından bir tanesinin Tayland, Myanmar ve Laos arasında sınır oluşturduğu bir yer. Sınırı oluşturan nehir ve kolu ile üç ülke toprağını aynı anda, bir tepenin zirvesinden ve çok yakından kuşbakışı izleyebiliyorsunuz. Ayrıca bu noktada devasa bir Buddha heykeli var. Bunun onbeş metre ilerisindeki ağaçlık alanın içinde de altın sarısı renge boyanmış başka bir Buddha heykeli bulunuyor. Bu muhteşem manzarayı bir süre izledikten sonra tepeden aşağıya, nehir kıyısına iniyoruz. Karşısı Laos. Elli kulaçta ulaşabilirsiniz. Burada 45-60 dakikalık tekne turları düzenleniyor. Ederi vergi hariç kişi başı 330 THB. Teknelerle nehirde dolaşıyor ve nehirdeki Laos’a ait küçük bir adaya kısa bir süreliğine çıkabiliyorsunuz. Laos hükümeti buna izin veriyor. Laos’a gidemeyen turistler de soranlara “Laos’a ayak bastık” diyebiliyorlar. Ama botlara binmeden kötüniyetli eylemleri önlemek için pasaportlar toplanıyor, tur sonunda da sahiplerine iade ediliyor. Biz zaten Laos’a geçmeyi planladığımız ve bu tekne gezisi işi çekici gelmediği için bu tura katılmayıp karada kaldık. Bu arada yemek yedik. Çevredeki dükkanları dolaştık. Nehir kıyısındaki Buddha heykellerini fotoğrafladık. Saat beş gibi tura çıkanlar geri döndüler ve dönüş yoluna koyulduk. Dört buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Chiang Mai’ye döndük. Kişi başına yaklaşık 30 dolar ödediğimiz bu tur, ödediğimiz paraya fazlasıyla değdi. Size de öneririm.
Chiang Mai’yi o kadar sevdik ki; hiçbir şey yapmadan bütün günümüzü hostelde yayılarak geçiriyor olmamıza karşın, canımız hiç sıkılmadığı gibi buradan ayrılmak ta istemiyoruz. Ama bu tembelliği bırakıp Laos vizesi için Khon Kaen’e de gitmemiz gerekiyor. Bu yüzden artık yola çıkma vakti geldi sanırım. Hosteldeki son gecemizde, aynı hostelde kalan Koreli bir kız hostel sahipleriyle gecenin bir vakti diskoya gittiler. Bizi de davet ettiler, ama yarın yola çıkacağımız için “sağolun” dedik. Diskodan döndüklerinde biz daha yatmamıştık. Koreli kız bir güzel olmuş, uçuyor ve hızını alamamış olmalı ki hala dans etmek istiyor. Verdik coşkuyu bilgisayardan; Harmandalıyla başlayıp, Ankara’nın Bağlarıyla devam eden geceyi, Vitamin Gurubunun “İsmail” iyle bitirdik. Kızımız özellikle; “Ankara’nın Bağları” ve “İsmail” parçalarıyla benim eşliğimde çok iyi performans sergiledi. Ertesi gün öğleden sonra uyanıp salona indiğinde hala “İsmail” diye sayıklıyor ve pazar ayininden sonra kilisede “İsmail” için dua edeceğini söylüyordu. İnanın şaka değil…
Khon Kaen’e gitme günü. Çantalar hazırlandı, hostelin girişine konuldu. Hostel sahibi ve eşi bizi otogara kadar götürmeyi önerdiler. Akşam altı gibi yola çıkıp yediye on kala otogara vardık. Teşekkür, veda, sarılma falan ayrıldık. Hemen bilet gişelerine koştuk ama saat 19:00 otobüsleri çoktan dolmuş. Saat 20:00 otobüsüne iki kişilik son dakika bileti bulunca, kişi başı 524 THB ye hemen kilitledik. Kalan zamanımızı da yemek yiyip bir şeyler içerek geçirdik. Otobüsümüz çok yeni; koltuklar rahat. Klimalı ve tuvaletli. Üstelik tam zamanında kalktı. Kalkıştan hemen sonra battaniye, su, meyve suyu ve kurabiye servisi yapıldı. Bütün gece uyumaya çalıştık. Hiçbir mola yerinde de otobüsten inmedik.
KHON KAEN
Yaklaşık onbir saatlik bir yolculuğun ardından sabahleyin Khon Kaen’deki 3 numaralı otogara vardık. Otogarın içinden kalkan yeşil kamyonet taksilerden birine binip otelimizin yanına kadar geldik. Çok erken olmasına karşın odamız hazırdı. Kısa bir dinlenme ve hafif bir kahvaltıdan sonra Laos Konsolosluğu’na gitmek için otelden ayrıldık.
Otelin yakınındaki ana caddeden kuzeye doğru giden 4 numaralı yeşil kamyonet taksilerden birine binip, yaklaşık 7 kilometre mesafedeki Laos Konsolosluğu’nun karşısında indik. Caddeyi geçip, hiç aranmadan taranmadan konsolosluğa girdik. Pasaportlarımızı girişte doldurduğumuz birer form ve birer resimle görevliye verdik. Görevlinin istediği kişi başı 1600 THB vize ücretini de ödedik. Başladık beklemeye. Yaklaşık 35-40 dakika sonra vizemiz hazırdı. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştik. Bu yüzden güle oynaya otele dönüp biraz uyumaya çalıştık. Ama uyuyamadık. Saat 17:00 gibi otelden çıkıp yol üzerindeki bir tapınakta ders gören Budist öğrencileri izledik. Sonra da göl kenarına yürüdük. Burada kurulan akşam pazarında bir şeyler atıştırdık. Müzik eşliğinde spor yapanları seyrettik, seyyar satıcıları dolaştık. Khoen Kaen hakkında daha fazla şey yazmak isterdim ama bu kısıtlı zamanda ancak bu kadar başarabildim. Yarın artık Laos yollarındayız. Sonrasında belki Vietnam, belki Kamboçya, belki yeniden Tayland. Ama bu kez Tayland’ın güneyine..