VİZE
Biz vizemizi Katmandu’daki Hindistan Konsolosluğu’ndan aracı bir firmaya vize ücreti dışında 32 şer dolar komisyon ödeyerek aldık. Vize ücreti kişi başı 113 dolar. Bunun üzerine 5 dolar da işlem ücreti alıyorlar. Yani; toplamda konsolosluğa kişi başı 118 dolar ödeme yapılıyor. Başvuru için iki fotoğraf, doldurulmuş vize formu ve pasaport dışında başka bir belgeye gerek yok. Vize beş iş günü içerisinde çıkıyor. “Ben 32 dolar komisyon veremem, işimi kendim takip ederim” diyenlerdenseniz, seçim size kalmış.
Yalnız burada yaşadığımız bir sıkıntıyı da sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Vize başvurusundan birkaç gün sonra konsolosluktan bir mail aldık. Bizi mülakata çağırıyorlardı. Verdikleri gün ve saatte konsolosluğa gittik. Yaklaşık bir saate yakın nazikçe sorgulandık. 15 temmuz olaylarından tutun da Türkiye’de hangi diller konuşulur, hangi dinlere inanılır, İzmir Irak’a komşu mudur, İzmir’de hangi ürünler yetişir, ne iş yaparız, vizeyi neden Türkiye’den almadık, nakit paramız ne kadar, kredi ve debit kartlarımız neler ve görmelerinde sakınca var mı, kartlarımızı Nepal’de kullandık mı, neden kullanmadık, Hindistan’da ne kadar kalacağız, nerelere gideceğiz ve daha pek çok soru. Gerildim, bunaldım. Ülkemizi uluslararası arenada bu hale getirip itibarını iki paralık edenlere lanet okudum. Sonunda görevli terörist olmadığımıza ikna oldu, üzerimizdeki tüm kimliklerin fotokopilerini aldıktan sonra, “pazartesi günü gelin üç aylık vizenizi alın” dedi. Katmandu’dan Hindistan vizesi alacaklar için an itibariyle durum bu. Bilginiz olsun…
WELCOME TO İNDİA
Hindistan’a ilk kez 2008 yılında gelmiş ve Mumbai ile Goa izlenimlerimi, bu sitede yer alan “Ağla Mumba Ağla” başlıklı yazıda paylaşmıştım. Dokuz yıl aradan sonra yeniden Hindistan topraklarındayım. Bu kez rotamız Delhi/Agra/Jaipur/Delhi/Goa/Kerala. Aslında; Nepal’den Hindistan’a geçişte Gorakhpur üzerinden Varanasi’ye ulaşıp, burada ölü yakma törenlerini izlemek amacındaydık. Ancak, Katmandu’daki Pashupatinath Tapınağı’nda neredeyse bütün gün birden fazla ölü yakma törenine tanıklık edip, Pandit (ölü yakıcı rahip) ve cenaze sahiplerinden de izin alarak neredeyse bir metre uzaklıktan bu ritüeli izleyebildiğimiz için, bu törenin görüntülenmesine izin verilmeyen Varanasi’yi listemizden çıkarıp, rotamızı Delhi’ye çevirdik…
Hindistan gibi geniş topraklara sahip bir ülkenin birkaç kentine seyahat ederek o ülke hakkında ahkam kesmek benim haddimi aşar. Ama izin verirseniz, bu ülkede bulunduğum süre içerisinde en azından ziyaret ettiğim bölgelerdeki gözlemlerimi paylaşmak isterim.
“Dokuz yılda Hindistan’da ne değişmiş” diye sorulacak olursa, çok fazla bir şeyin değiştiğini söylemek mümkün değil. Hindistan yine aynı Hindistan. Varlıkla yokluğun, pislikle temizliğin, açlıkla tokluğun, güzellikle çirkinliğin, çekicilikle iticiliğin, cehaletle bilimin koyun koyuna yaşandığı, acımasız kast sisteminin ülkenin pek çok bölgesinde hala geçerliliğini koruduğu, tecavüz, çocuk ölümü ve işsizlik oranlarının yüksek olduğu, sokaktaki insanların büyük bir çoğunluğunun hala yeterli eğitim olanaklarına, temiz su kaynağı ve sağlıklı gıdalara ulaşamadığı, ruhbanlar, sermaye sınıfı, raca ardılları ve bunların militer yandaşları ile hint sinema sektörü Bollywood’un acımasız, faydacı ve vurdumduymaz tutumları altında umarsızca debelenen, tanrıların bile unuttuğu mazlumların ülkesi…
Hindistan; her yıl artan gayri safi ulusal geliri ve kişi başına düşen gelir payıyla dünyanın yedinci, Asya’nın büyüyen beşinci ülkesi, Şangay Ekonomik ve Askeri İşbirliği’nin hatırı sayılır bir üyesi olabilir. Dünyanın dört bir yanına yazılım konusunda hizmet veren ülkelerin başında gelebilir. Askeri ve sivil alanlarda ulusal ağır sanayi enstrümanlarına ve uzaya uydu gönderebilecek ölçüde teknolojik güce sahip bir ülke de olabilir. Ama kağıt üzerinde yazılı bütün bu bilgilerin beni çok da fazla ilgilendirdiğini söyleyemem. Ben, sokaktaki çoğunluk hangi koşullarda yaşıyor, ulusal gelirden aldığı pay gerçekten ne kadardır, bu insanlar ne yiyip içerler, nerelerde barınırlar, nasıl bir eğitim alırlar, temizlik alışkanlıkları nedir, kentlerdeki belediye hizmetlerinden bütün mahalleler eşit olarak yararlanıyorlar mı ona bakarım. Bir ülkeyi doğru okuyabilmenin yolu da kanımca budur.
Her ülkenin iyi ve kötü, güzel ve çirkin, zengin ve yoksul bölgeleri, kentleri vardır. Ancak bir ülkeyi değerlendirirken; ülke genelindeki baskın yaşam biçimi ve özellikleri nedir, önce ona bakmak lazım. Fakat bazı gezgin arkadaşlar yazık ki tüm bunları dikkate almadan ve gittikleri ülkelerde yerellerin yaşadıkları sorunları hiç görmezden gelerek, pembe şeker paylaşımlarla o ülkeyi güllük gülistanlık bir yermiş gibi gösteriyorlar. O kişilerin paylaşımlarını takip edenler de o ülkenin tadından yenmeyecek kıvamda bir yer olduğunu sanıyor. Ben böyle bir şeyi hiçbir zaman beceremedim. Çünkü gittiğim her ülkenin yerellerinin sorunu, aynı zamanda benim de sorunum oldu. Bu nedenle onların yaşadıkları sevinçler ve ülkelerindeki güzellikler yanında acılarını ve sorunlarını da paylaşmayı kendime ilke edindim. Hindistan’a bu gelişimde de bu kural değişmeyecek. Çünkü bunu yapmazsam kendime olduğu kadar, Hindistan’daki mazlum çoğunluğa da ihanet etmiş olurum…
NEW DELHİ
Tanrıların bile unuttuğu ülkenin siyasi, ticari ve kültürel merkezi, en büyük ikinci metropolü ve başkenti. Aldığı göçler nedeniyle kozmopolit bir yapıya sahip. Yine zıtlıkların yan yana, koyun koyuna ve kucak kucağa yaşandığı, yılanın bile giremeyeceği kadar izbe ve dar sokaklarında yılda en az elli kadına tecavüz edilen, çocuk ölüm oranının yüksek olduğu, dilencilik ve dolandırıcılığın bir sektör haline gelmesinin ötesinde bu sektörlerde uzmanlık alanlarının dahi oluştuğu, çoğu mahallesinin belediye tarafından unutulduğu sahipsiz kent… Gant Tren İstasyonu çevresindeki derme çatma barakalarda yaşayan her türlü hizmetten yoksun en aşağıdakilerle (Dokunulmazlar/Dalitler) içimin sızladığı, Paharganj sokaklarının kargaşa ve pisliğinden başımın döndüğü, Gandhi Smriti’de hüzünlenip yüreğimin yandığı, İndia Gate’nin devasa boyutu karşısında kendimi cüce hissettiğim, Gurudwara Bangla Sahib tapınağında Sihlerin temizlik, düzen, inanç ve paylaşımlarına hayranlık duyduğum kent, Delhi…
Delhi sokaklarında yaşam günün çok erken saatlerinde başlıyor. Herkes akşam evine götürebileceği nafakasının peşinde. Biz sırt çantalı gezginlerin uğrak ve konaklama yeri Paharganj bölgesinde kaldık. Burada konumlanmış otellerde geceliği on dolardan başlayan fiyatlarla iki kişilik oda kiralayabilmek mümkün. Öte yandan Nepal’de sözünü ettiğim tüm yemekler burada da bulunabiliyor. Ayrıca, bol baharatlı ve acılı Hint yemekleri de adım başı önünüze konuluyor. Ama fiyatlar bir tık yukarıda; sebzeli bir tabağa 100-120 rupi, tavukluya 200-250 rupi, dana veya koyun etli tabağa ise 300-400 rupi ödüyorsunuz. Paharganj lokantalarında bir litre su 20, soğuk içecek 40, çay 20, kahve 40, lavaşa benzeyen ekmekler 40 rupi. Market fiyatları ise; 200 gramlık fıstık ezmesi 100, 200 gramlık nutella 270, beş litrelik su 50, bir kilo tuz 14, fıstık krokan 10, bir rulo tuvalet kağıdı 28, çeyrek litre İspanyol zeytinyağı 280, yarım litre çiçek yağı 68, şoklanmış dörtlü hamburger 90, gazlı içecekler 40, bir litre su 20, 50 gram granül kahve 270, küçük meyve suyu 30, 65 lik bira 170-200 ve bir paket dilimlenmiş ekmek 30 rupi. Bu fiyatlar semtten semte yukarıya ya da aşağıya yükselip alçalabiliyor. Ayrıca kentin lüks semtlerinde uluslar arası ayaküstü yiyecek ve kahve markalarının mekanları da mevcut. Buralarda 400-600 rupiye bir menü alabiliyorsunuz. Hindistan para birimi Rupi, INR olarak ifade ediliyor. Kısaltması RS. Döviz bürolarında 1 dolar ise 64-65 Rupiden işlem görüyor.
Seyyar tezgahlarında meyve olarak makul fiyata; muz, elma, nar, ananas, mango, papaya ve mandalina bulabilmek mümkün. Paharganj ve çevresinde kıyamet gibi seyyar ve yerleşik yemek satıcısı var. Ama hepsinde de temizlik sıfır. Biz buralardan beslenmek yerine, ana caddede bulduğumuz temiz ve hesaplı bir Sih lokantasını tercih ettik. Fiyatları diğerlerinden biraz daha pahalı ama denemeye değer nitelikte. Taksici ve tuktuk sürücüleri dışında diğer satıcıların insanı rahatsız etme gibi ısrarcı bir tavırları yok. Fakat özellikle tuktukçular hiçbir dilden anlamıyorlar. Tek çözüm onları duymazdan gelip yolunuza devam etmek. Tuktuklarla beş kilometrelik bir yolu 100-150 rupiye, taksilerle aynı yolu 200-250 rupiye, bisiklet rikşalarla 50-100 rupiye gidebilirsiniz. Tabi burada da pazarlık konusu çok önemli. Öte yandan; Hindistan çok büyük bir coğrafyaya yayıldığı için ister trenle, ister otobüsle, ister uçakla olsun kentler arası ulaşımın pahalı olduğu bir ülke. Hindistan’da kentler arası ulaşımda hem otobüsü, hem treni, hem de uçağı kullanmış birisi olarak en büyük masraf kalemimizin kentlerarası ulaşım kalemi olduğunu itiraf etmeliyim. Otostop olayını ise güvenlik nedeniyle aklınızın ucundan dahi geçirmeyin…
Delhi’de belediye hizmetlerinin hiç uğramadığı yerler olduğu gibi, bal döküp yalanacak kadar temiz ve düzenli mahalleler de var. Özellikle Gandhi Smriti, İndia Gate ve Gurudwara Bangla Sahib tapınağının bulunduğu bölgelerde çok geniş, tertemiz bulvarlar, parklar ve ağaçlık alanlar var. Ancak bu bölgelerde normal bir yerleşim yok. Buralarda parti binaları, militer güçlere ait binalar ve üst kast guruplarına dahil olan çok zengin vatandaşların bahçeli, özel güvenlikli konutları bulunuyor. Zaten, buraların görüntü olarak gerçek Hindistan’la alakası da yok…
Delhi’de bir gezgin olarak gezilip görülebilecek çok fazla yer var. Biz bu yerlerden bazılarını ziyaret edebildik. İsterseniz şimdi, bunları birlikte bir kez daha gezelim.
ISKCON TEMPLE
Tapınak sanayi sitesi gibi bir yerin devamında bulunan bir mahallede. Tapınak bahçesinde aynı zamanda düğün salonu, büfe, kitapçı dükkanı, tuvalet falan var. Tapınak zeminden biraz yukarıda konumlanmış durumda. Bu yüzden tapınağa merdivenlerle çıkılıyor. Biz gittiğimizde tapınağın açılışına daha iki saat vardı. O yüzden içerisine giremedik. Sadece dışarıda ve bahçesinde bol bol fotoğraf çektik. Bu arada tapınağın tepesine kocaman harflerle adını yazmışlar. Düğün salonu gibi yani; bir ışıklandırmadıkları kalmış. Orada olay benim için zaten bitti…
LOTUS TEMPLE
Lotus Temple büyük bir park alanının içinde bir lotus çiçeği şeklinde inşa edilmiş. Giriş ücretsiz. Tapınağın içine ayakkabısız giriliyor. Girişte içine ayakkabılarınızı koyabileceğiniz pazar torbasına benzeyen torbalar dağıtıyorlar. Çıkışta bunları geri veriyorsunuz. Tapınağın ne girişinde, ne çıkışında, ne bahçesinde ne de içinde Hinduizmi simgeleyen hiçbir heykel ve figür yok. İçinde birbirine bitişik sandalyeler var. Bana tapınaktan çok düğün salonu gibi geldi. İçeride fotoğraf çekmek yasak. Zaten sandalyeden başka bir şey olmayan mekanda, neyin fotoğrafını çekeceğimizi de pek bilemedim. Etraf ana baba günü gibi. Aşıklar, öğretmenleriyle ziyarete gelmiş yüzlerce öğrenci, yereller, gezginler, konu komşu, eş dost kimi ararsan burada. O kadar kalabalık ki, tapınak içine girmek için bir de sıra bekliyorsunuz. Park bahçe ziyaretini seviyorsanız gidin. Ama tapınak ziyareti diyorsanız, bence zaman kaybı…
İNDİA GATE/HİNT KAPISI
1914-1921 yılları arasında, dünyanın çeşitli bölgelerinde, İngilizler tarafından sürüldükleri cephelerde yaşamını yitiren 82 bin Hint askeri için inşa edilen bu devasa anıt, Roma taklarını andırıyor. Daha çok yerellerin ziyaret ettiği anıtla anılan 82 bin asker arasında, Çanakkale Cephesi’nde ölen Hintliler de var.
GANDHİ SMRİTİ
Hindistan’ın efsane lideri Mahatma Gandhi’nin son 144 gününü geçirdiği ve 30/ocak/1948 tarihinde bahçesinde dua ederken öldürüldüğü on iki odalı ev. Gandhi’nin ölümünden sonra yüksek bir bedel karşılığında kamulaştırılıp müze haline getirilmiş. Burada; Gandhi’nin doğumundan öldürülünceye kadar geçen süre içerisindeki yaşamına ait bilgileri içeren kayıt, belge ve görseller ile özel eşyalarını, son 144 gününü geçirdiği odayı ve vurulduğu noktayı görme şansı bulduk. Son olarak Gandhi’nin vuruluş anının animasyonu ile cenaze törenini duvara yansıtan görsel bir şöleni bir ağıt eşliğinde izledik. Ağıt ve bu gösteri beni çok etkiledi.
Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu kompleks içerisinde kermes ürünlerinin satıldığı bir dükkan, konusu Gandhi olan özel bir resim galerisi, bir kütüphane, bir toplantı salonu ve benzeri birimler bulunuyor. Ziyaret etmenizi özellikle önereceğim bir yer…
RAJ GHAT
Uğradığı suikastin ardından ölen Mahatma Gandhi’nin, üzerinde cesedinin yakıldığı siyah taş. Yalınayak olarak girilmesine izin verilen bu mekanı herhangi bir ücret ödemeden ziyaret edebiliyorsunuz. Yakım işleminden sonra Gandhi’nin külleri, anma törenlerinde sergilenmek üzere ülkenin değişik yerlerine gönderilmiştir. Gandhi’nin dramını yüreğinizde hissedebileceğiniz bir yer…
GURUDWARA BANGLA SAHİB
“Sihizm 1500’lü yıllarda Kuzey Hindistan’da ortaya çıkmış Hinduizm ve Müslümanlığın sentezi tektanrıcı bir dindir. Bu dine mensup olan her Sihin hayatta yenmekle yükümlü olduğu beş kötülük vadır. Bunlar; ego/benlik, öfke, hırs, maddi bağlılık ve şehvettir”
Bir Sih tapınağı olan bu tapınağa giriş ücretsiz. Tapınağa girişte, hiçbir ayrım yapılmadan herkesin ayakkabıları ve çorapları toplanıp size bir numara veriliyor. Çıkışta bu numarayı verip ayakkabı ve çorabınızı geri alıyorsunuz ve bunun için bir para ödemiyorsunuz. Daha sonra yine hiçbir ayrım yapılmadan herkesin başını örtmesi isteniyor. Başörtünüz yoksa oradan ücretsiz olarak alabiliyorsunuz. Sonrasında ellerinizi yıkamanız gerekiyor. Ardından ücretsiz olarak mercimek çorbası, lavaş ve pilav yenilip, ardından da sütlü çay içiliyor. Bu fasıl günün 24 saati boyunca herhangi bir bedel talep edilmeden devam ediyor. Yemek yemek için metal bir tabldot tepsisi alıp yere bağdaş kurup oturuyor ve tepsiyi önünüze koyuyorsunuz. Servisi görevli Sihler yapıyor. Lavaş servisini yaparken iki elinizi dua eder gibi birleştiriyorsunuz, lavaşı avucunuzun içine koyuyorlar. Bu bir kural. Bu arada yemek sırasında genç bir Sihin eşliğinde yüksek sesle dua ediliyor.
Mutfak yemek yenilen binayla aynı çatı altında ve yemek yenilen yerden sadece cam pencerelerle ayrılmış durumda. İçeride onlarca insan hamur açıyor ve yemek pişiriyor. Hepsini gözlemleyebiliyorsunuz. Her yer inanılmaz düzenli ve temiz. Buradan çıktıktan sonra bir merdivenin başındaki su havuzunda ayaklarınızı yıkayıp asıl tapınağın bulunduğu yere çıkıyorsunuz. Asıl tapınağın girişi ve içi altın varaklarla süslenmiş durumda. İbadete gelenler ana kapıdan girmeden önce kapının eşiğine yüz sürüp ondan sonra içeriye giriyorlar. İçeride bir kadın korosu eşliğinde devam eden ayin olağanüstü. İçerisinin fiziki yapısı az çok bir camiyi andırıyor. Burada yere yatan, yüz süren, ortadaki din adamının yönettiği ayinin yapıldığı türbeye benzer şeyin etrafında saat istikameti yönünde tavaf eden insanlar görüyorsunuz. İbadetini bitiren başka bir kapıdan dışarıya yine kapıya yüz sürerek çıkıyor. Dışarı çıktıktan sonra sıraya girip yine ellerinizi dua eder gibi açıyorsunuz ve avucunuza bir lokma büyüklüğünde bildiğimiz irmik helvası bırakılıyor. Bunu da afiyetle yiyorsunuz. Tapınağın bahçesinde bir poliklinik, bir de büfe var. Dışarıda 40 rupi olan soğuk içecek burada 10, dışarıda yine 40 rupi olan kahve 5 rupi. Tapınağın her alanı pırıl pırıl ve tertemiz. Ve bütün bunlara hiçbir karşılık ve bedel ödemeden tanık olabilmek, bu olağanüstü deneyimi yaşayabilmek mümkün. Burası da Gandhi Smriti gibi, ziyaret etmenizi özellikle önereceğim bir mekan…
SWAMİNARAYAN AKSHARDHAM
İçinde ve bahçesinde pek çok birimi barındıran tapınak kompleksi, güzelliği, görkemi ve mistik özellikleri ile binlerce yıllık Hint kültürünün bir özeti niteliğinde. Dünyanın en büyük Hindu tapınağı olarak kabul gören ve 11000 işçi ile binlerce gönüllünün çabalarıyla beş yıl içinde inşa edilen bu kompleks 2005 yılında hizmete girmiştir. Ziyaretin çıplak ayakla yapıldığı bu tapınak kompleksine girişte telefon, kamera, fotoğraf makinesi ve benzeri şeylerin tamamının kasalara konulduğu, içeride görüntü almanın mümkün olmadığı, girişte uzun ziyaretçi kuyruğu nedeniyle uzun süre beklemek gerektiği unutulmamalı.
HÜMAYUN TÜRBESİ
1565 yılında inşasına başlanan türbe yedi yılda tamamlanmış ve 1993 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Kırmızı kum taşı ve beyaz mermerden yapılan yapı, Delhi’deki ilk bahçeli türbe özelliğine sahiptir. Taj Mahal’in ön çalışması olduğu varsayılan türbenin bahçesindeki geometrik havuzlar ve kanallar soğutma sistemi amaçlı planlanmıştır. Yapının çevresi 55 metre uzunluğunda bir duvarla çevrilidir.
BİRLA MANDİR (LAKSHİMİ TAPINAĞI)
Birla Mandir adıyla da bilinen bu tapınak Laxmi (Refah Tanrıçası) ve Naravana’ya (Muhafız) adanmıştır. Tapınak; tüm kastlara mensup insanların hepsinin ziyaret edebilmesi koşuluyla Mahatma Gandhi tarafından açılmıştır.
HAUZ KHASS VİLLAGE
Güney Delhi’de ortaçağdan kalma bir mahallenin günümüze kazandırılmış hali olan kompleks, sayısız kafe, bar, restaurant ve gece hayatıyla gezginler için bir çekim alanıdır.
Daha önceki Hindistan gezisiyle ilgili yazımı buraya tıklayarak görebilirsiniz.